Merhabalar, bize kendinizden, çalıştığınız alandan ve üniversitenizden kısaca bahseder misiniz?
Lisans eğitimimi Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği bölümünde, doktoramı Arizona State Üniversitesi Computer Science (Bilgisayar Bilimleri) bölümünde tamamladım. Türkiye’de Yıldırım Beyazıt Üniversitesi’nde bir yıl hizmet verdikten sonra, Silikon vadisine taşındım. Şu anda Apple firmasında, Siri takımı bünyesinde çalışıyorum. Bizim takımımız, büyük ölçüde, Apple firmasının akıllı asistanı Siri’nin Türkçedeki performansından sorumlu. Çalıştığımız projeler, yapay zeka alanının birer parçası olan “Doğal Dil İşleme” (Natural Language Processing) ve “Makine Öğrenimi” (Machine Learning) ile ilgili. Machine Learning (ML), yazılım programlarının açık bir şekilde kodlanmadan sonuçları tahmin etmede daha doğru olmasını sağlayan yöntemleri kapsar. Natural Language Processing (NLP) ise makinelerin yani yazılım programlarının, insanların konuştukları doğal dilleri anlayıp cevap verebilmesini amaçlayan bilim dalıdır.
Şu anda alanınızda en revaçta olan çalışmalar nelerdir? Bu alanda uzmanlık yapanlar ileride ne gibi işlerle uğraşabilirler?
Machine Learning (ML) ve Natural Language Processing (NLP), günümüzde teknoloji ile uğraşan bütün şirketlerin az veya çok yatırım yaptığı en önemli alanlar arasında. Teknoloji devlerinin geliştirdiği en basit üründen en karmaşığına kadar ML ve NLP uygulamalarına rastlarsınız. Yazı yazarken faydalandığımız “spell checker”, Türkçe adıyla yazım denetleyicisinden tutun da, akıllı asistanlara (Siri, Alexa, Google Assistant, vb…) ve sürücüsüz arabalara kadar. Şu anda özellikle Silikon Vadisi’nde ve dünyanın her yerinde tüm teknoloji şirketlerinde en hızla büyüyen, en fazla yeniliğe ve gelişime gebe, en fazla kalifiye iş gücüne ihtiyaç duyulan alanlar arasında ML ve NLP var. Machine Learning, yazılım ve yapay zeka teknolojileri geliştirmenin yanı sıra sağlık sisteminin işleyişi, tıbbi teşhis/tedavi ve genetik araştırmalara destek sağlayan en önemli alanlardan birisi. Genetik araştırma yapan laboratuvarların neredeyse hepsi bu alanda uzman elemanlar çalıştırmakta. Kanser, Alzheimer, Parkinson ve daha pek çok hastalığın erken teşhisi konusunda Machine Learning yöntemleri kullanılarak yapılan araştırmalar bir hayli fazla. Üniversiteler de bu alanlarda gerek endüstriyle ortak, gerek bağımsız araştırmalar yürütmekte. Ve hatta bilgisayar bilimlerinden ayrı, sırf bu alanda lisans ve sonrası eğitim veren bölümler açılmakta. Dolayısıyla, herhangi bir şirkette mühendis olarak veya akademide araştırmacı/hoca olarak bu alanda çalışmak mümkün. Hasılı kelam, matematik, istatistik ve yazılım programlarıyla ilgilenen ve bu üçünün kesişiminde bir kariyere açık olan herkes için geleceği çok parlak bir alan Machine Learning.
Bugün bulunduğunuz noktaya gelene kadar Müslüman bir hanımefendi olarak çalışma hayatında karşılaştığınız zorluklar nelerdir, üstesinden nasıl geldiniz?
Türkiye’de eğitim almak isteyen tesettürlü her hanım gibi ben de zorluklarla karşılaştım. Üniversite tercihimi yaptığım sene tesettürle eğitim alınabilecek tek üniversite Boğaziçi’ ydi. Fakat, yeni göreve gelen rektörün kararıyla yasak orda da uygulanmaya başlandı ve ön kayıtlar için gittiğimizde kapıdan geri çevrildik. Bundan sonra gelen yıllar, Boğaziçi tarihinde bir dönem sürmüş “şapkalı seneler” olarak bilinir. Elhamdülillah, başörtümüzle olmasa da tesettürümüzden taviz vermeden derslere girebilmeyi başardık. Pardesüler, tunikler üzerine takılmış çeşit çeşit şapkalarla kampüste gezinen onlarca arkadaşımız çok renkli sahneler oluşturdu 🙂 Yasak yüzünden tüm hayatlarını etkileyecek çok zor kararlar vermek zorunda kalmış arkadaşlarımıza kıyasla bize verilen nimete her an elimizden geldiğince şükretmeye çalıştık. Öte yandan, özgürlüğümüzden taviz vermek zorunda kaldığımız, bazı hoca ve öğrencilerin dışlama ve aşağılama amaçlı tavırlarına maruz kaldığımız o senelerden psikolojik olarak yara almadan kurtulabilmek mümkün değildi. Elhamdülillah, inancımız bizim için bu zorluklara karşı en büyük dayanak. “Her zorlukla beraber bir kolaylık vardır” ayetini (İnşirah:6) tekrar tekrar müşahede etme imkanı bulduk bu imtihanla da. Nitekim, Amerika’da devam eden eğitim hayatımda bulduğum özgürlük ve rahatlık bunun en büyük örneği oldu. Amerika’daki akademik ve endüstriyel çevrelerde, yaptığınız işteki başarınızın kimliğinizle alakalı her türlü ögeden çok daha ön planda bulunduğu, profesyonel bir sistem yaygın. Bu sebeple bireylerin ön yargısıyla karşılaşsanız bile, kurumsal bazda bir ayrımcılığa maruz kalıp mağdur edilme ihtimaliniz yok denecek kadar az. Öyle olsa bile, alternatifler her zaman var biiznİllah. Öte yandan, işiniz gereği bulunmak zorunda olduğunuz ortamlarda dini vecibelerinizi eksiksiz yerine getirebilmek her zaman bir mücadele gerektiriyor. Mesela, büyük ve imkânları geniş şirketler haricinde, çalıştığınız yerde namaz kılmak için elverişli bir ortam bulabilmek zor. Bu da bizi daha çok gayret edip, daha iyi yerlere gelmeye teşvik ediyor. Müslümanlar olarak çalışma hayatında sayımız arttığı ve iyi yerlere geldiğimiz zaman bizden sonra gelecekler için devam edecek imkanlar ve kolaylıklar artacak inşaAllah. Mesela, Google çalışanlarına sunduğu ücretsiz yemek servisinde helal seçenekler de bulunduruyor. Facebook’un tamamiyle helal kriterlerine göre işletilen, mutfağına kesinlikle helal olmayan bir ürünün sokulmadığı ayrı bir kafeteryası mevcut. Bunlara ilave olarak, Müslüman kimliğimiz her zaman gözler önünde olduğu için eğitim ve çalışma hayatımızda da temsilî sorumluluğumuzun oluşturduğu extra bir stres olabiliyor zaman zaman. Bu hususta, “hatasız kul olmaz” düsturunca, mükemmellik hedeflemeden, halis bir niyetle ve Cenab-ı Hakk’ın inayetiyle hoş bir sada bırakabilmek en büyük temennimiz.
Müslüman kimliğinizin çalışma hayatında size artı sağlayan, diğer arkadaşlarınızdan farklı kılan yönleri nelerdir?
Benim mesleğimde, gerek teknoloji şirketlerinde gerekse üniversite hocalığını hedefleyen akademik kariyer yolunda rekabetin kıran kırana olduğu ve iş yaşam dengesinin kurulamadığı bir çalışma kültürü hakim. Diğer pek çok meslek için de geçerli bu durum pek tabi. Bu noktada dinimizin bize koydugu ölçüler manevi hayatımızı feda edecek şahsi hırslara girmeden ilerleyebilmek için bir rota çiziyor.
Türkiye’de ve Amerika’da bilimle uğraşan bir Müslüman hanımefendi olmanın ne gibi farkları vardır?
Bu sorunun cevabı akademik ve endüstriyel ortamlar arasında epey değişkenlik gösterebilir. Burda özel bir teknoloji şirketinde çalışıyorum. Türkiye’deki bazı özel teknoloji firmalarında tesettürlü bayanların hala işe alınmakla ilgili sorunlar yaşayabileceğini duyuyorum. Devlet kurumlarında ve akademide -belli homojen kesimler haricinde- ise daha olumlu bir tablo var. 2015 yılında Türkiye’ye üniversite hocalığı için döndüğümde Müslüman bir hanımefendi için akademik imkanların 2006 yılında bıraktığıma nazaran kıyas kabul edemeyecek kadar çoğalmış olduğunu gördüm. İnşaAllah bu olumlu gelişmeler artarak devam eder ve bizler için de en hayırlı şekilde ülkemize hizmet etme imkânları olur. Elbette, iki ülkenin ekonomik imkânları arasındaki uçurum, bilimsel ve teknolojik projelere yapılan desteği çok etkiliyor. Buradaki imkanların ve alternatiflerin fazlalığı ile ortaya çıkan avantajlar yadsınamaz. Ama Türkiye’de, son senelerde beyin göçünü tersine çevirmek için atılan adımlar çok ciddi. İnşaAllah, ülkemiz bürokrasi engeline takılmadan bu çabaların meyvelerini en kısa zamanda alır.
Sizin gibi bu meslekte kariyer yapma misyonuna sahip genç arkadaşlarımıza neler tavsiye edersiniz?
Mesleki kariyer uzun soluklu ve çok adımlı bir süreç. Bu yüzden gençlere ilk tavsiyem çektikleri meşakkatlerin çok değerli manevi ödüllerini hep hatırlayarak gayreti elden bırakmamaları. İkincisi, özgür bir bakış açısıyla, severek çalışabilecekleri alanlar seçmeleri. Müslümanlar olarak pek çok bilimsel alanda geride olduğumuz bir gerçek. Yeni fikirlere açık olmak, alışılmışın dışına çıkıp boşta kalan alanlara yönelmek hem bu farklı alanlardaki eksikliğimizi kapatmayı sağlayacak, hem de tek bir alana yığılıp açıkta ve inefektif kalmayı engelleyecektir.
Çok önemli bir başka nokta da, “İlim Çin’de olsa gidip alınız” hadis-i şerifinden yola çıkarak bilimde bizden daha ileride olan ülkelerden en iyi eğitimleri alıp ülkemize getirebilmenin, globalleşmenin, kabuğumuzu kırıp dünyaya açılmanın gerekliliğidir. Bunun için yeterli dil bilgisini edinmelerini, tecrübeli kişilerle bağlantı kurup destek almalarını, kendi aralarında da iletişim ağları kurup her daim son gelişmelerden haberdar olmalarını ve interdisipliner çalışmalara önem vermelerini tavsiye ediyorum.
Sözlerimi zamanında Akşemsettin Hazretlerinin Fatih Sultan Mehmet’e verdiği nasihatle noktalamak istiyorum;
“Şartlara teslim olmazsan, şartlar değişir sana teslim olur. Çok çalışır, çok dua eder ve çok istersen Allah’ın rahmeti tecelli eder, rahmet tecelli ettiğinde nice olmazlar tahakkuk eder.”
Kendisine çok teşekkür ediyor ve çalışmalarında muvaffakiyetler diliyoruz.
Röportaj: Filiz Arslan
[bdp_ticker ticker_title=”Son Yazılar” theme_color=”#dd9933″ font_color=”#4c4f56″]
Yorum Bırakın / Leave a Comment