iPhone ve Apple bilgisayar deyince nerdeyse aklımıza ilk gelen kişidir, Steve Jobs. Onun inişli çıkışlı ve çalkantılı, biraz çılgın ama bir o kadar azimli, asla vazgeçmeyen karakterinin ağır bastığı hayat çizgisinden kesitler okuyacağınız kitabın yazarı, gazeteci-yazar, Karen Blumenthal.
Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın olur derlerse de Steve Jobs için bu kişi yakın arkadaşı Steve Wozniak; namı diğer Woz olmuş. Pek çok çevrelerce de dillendirildiği gibi eğer “Steve Wozniak olmasaydı, Jobs`ın aynı başarıyı yakalaması mümkün olur muydu?” sorusunu biz de kitabı okurken sorduk kendi kendimize. Ancak üzerinde düşününce anladık ki; Jobs`ın azim ve kararlılığı yanındaki çılgın fikirleri, Wozniak olmasa bile başka Wozniaklar buldururdu kendisine.
Akıllı işler yapan kimselerin akıllı bir hayat sürmesi öngörülebilir belki ama bu Steve Jobs için pek geçerli bir görüş değil. Bunun nedeni annesinin, doğduktan hemen sonra Steve`i başka bir aileye evlatlık olarak vermesi ile ilişkilendirilebilir pekala. Ele avuca sığmaz hali, liseyi zar zor bitirip, üvey babasının maddi durumuna rağmen özel bir üniversiteye gitmek istemesi, sadece bir dönem sonra okulu sevmediği için bırakması, hep en uçlarda gezinen bir yaşam tarzı; mesela, sadece ayda bir yıkanması, yalın ayak gezinmesi, iş görüşmelerine bile bir şort, çorapsız ve terlikle gitmesi, tıpkı kendi öz babasının ona yaptığı gibi, gayri meşru ilişkiden doğan çocuğunu önceleri reddetmesi, hep bu aile ortamının doğal olmayışına karşı isyanı şeklinde değerlendirilebilir. Ama kim bilir?
Kitapta Steve Jobs`ın herhangi bir bilgisayar programı yapmadığını, yani teknik açıdan değil, daha ziyade onların nasıl yapılacaklarını, tasarımlarını, ne amaçla kullanılıp nasıl pazarlanacaklarını belirleyen, kısaca; takımı toparlayan, yönlendiren ve takımın bel kemiğini oluşturan bir kişi olduğuna vurgu yapılıyor.
Steve Jobs`ı 1990’dan sonra hep aynı pantolon ve aynı dik yaka kazakla hatırlayanlar için bunun nedeni kitapta şöyle anlatılıyor: Jobs Japonya’ya yaptığı bir gezi esnasında Sony fabrikasına gider. İşçilerin tamamı üniforma giymektedir. Bunun sebebini sorunca, İkinci Dünya Savaşından sonra pek çok işçinin giyecek elbise bile bulamadığını, bu sebeple fabrika sahibinin “bari giyecek elbiseleri olsun” diyerek, işçilerine üniforma diktirdiğini, daha sonra bu üniformaların şirketin bir sembolü ve imajı haline geldiğini öğrenir.
Steve Jobs da bundan hareketle, önce çalıştığı şirketin elemanlarına aynı şeyi uygulamak ister ama şirket sahibine kabul ettiremez. Bunun üzerine aynı fikri kendi üzerinde denemeye karar verir. Bir modacıya 100 küsür adet siyah, dik yaka kazak ve kot pantolon ısmarlar. Zaten eskiden beri giyim ve temizlikle pek alakası olmayan Jobs için bu bir anlamda kurtuluştur, üstelik kendi imajı da oluşmuştur.
İphone’ların paketleme hikayesi de ilginç. Bilenler bilir her şey son derece özenle bir kutunun içine sıkıştırılmış bir şekildedir. Steve Jobs üretimlerdeki özene paketleme ile başlar; “Don`t judge a book by its cover” (Kitabı kapağına göre yargılamayın) anlayışını, pazarlamada “Do judge a book by its cover” (bir kitabı kapağına göre yargılayın) anlayışıyla değiştirir. Yani “ürünlerimizi paketlenmesinden başlayarak değerlendirin” denilmiş olurken, “paketleme herşeydir” mesajı da verilmiş olur.
Apple bilgisayarın “think different” sloganı Amerika çapında bir tartışmaya sebep olur ve yine mesele Steve Jobs tarafından çözülür. Şöyle ki; “Think different” cümlesi, İngilizce gramer kurallarına uygun olmadığı gerekçesiyle bazı eğitim camiası tarafından eleştirilir. Doğrusunun “think differently” olması gerektiğini söylerler. Aslında gramer açısından haklıdırlar, ama gramer herşey demek değildir, bazen gramer olmayınca düşüncelerini daha iyi izah edebilirsin, zira gramer kuralları elini kolunu bağlar. Nitekim Steve Jobs bu cümlede ısrar eder; “Think differently” veya” think big” gibi sözler, nasıl düşünmeniz gerektiğini size söyler. Halbuki “think different” ne hakkında düşünmen gerektiğini sana anlatır.” Bu açıklamadan sonra eğitimciler açıklamayı makul bulur ve sloganın bu şekilde kullanılmasına devam edilir.
Jobs günde iki havuçla beslenmesiyle meşhur olmuş bir vejeteryandır, hatta arkadaşları arasında “havuç yemekten bir gün rengi havuç rengine dönecek” diye alay konusu bile olmuştur.
Sağlığına ve sağlıklı yemeğe çok da dikkat etmeyen Jobs 40`lı yaşlarında kansere yakalanır. Önce tedaviyi reddeder, çeşitli alternatif tıp yöntemleriyle iyileşmeye çalışır. Sonuçta doğru bir tedaviyle kolaylıkla iyileşebilecek seviyedeki hastalığı ilerler. Bir zamanlar yerinde duramayan, zaptedilemeyen adam yatakta sağa sola dönmekte bile zorlanır hale gelir, genç denilebilecek yaşta ve en verimli çağında bu dünyaya veda eder.
Kitap, Jobs`ın hemen her dönemini resimlerle ve kısa kronolojik maddelerle açıklıyor ve bu da okuyucuya daha rahat bir okuma imkanı sağlıyor. Bölüm sonlarında genel bir değerlendirme ve önemli konulara yapılan vurgu ile adeta bölümün özeti yapılıyor ve düşünceler, bilgiler derlenip toparlanıyor.
Yazar; Jobs`ın hayatının her evresini yanlışları, karakterinin çılgınlığı, insanlarla münasabeti, vefasızlıkları, yanlış tutumları vs. ile birlikte ele alarak anlatıyor. Bu da kitabı daha gerçekçi ve inanılır yapıyor. Bazen Steve Jobs`a çok kızıyor, bazen de azmine şaşırıyor ve hayran oluyorsunuz, tabi ki bütün bu okuduklarınızdan etkileniyorsunuz.
Belki de Steve Jobs`ın hayatından çıkarabileceğimiz en önemli ders; başarı için okul notlarının veya bir üniversiteyi bitirmenin çok da önemli olmadığı ama inanç, azim ve kararlılığın şart olduğu, hayatta ne istediğini bilmenin, başarılı olmanın anahtarı olduğunu anlamak oluyor. Bütün gençlere okumalarını tavsiye ederiz.
Herkese iyi okumalar.
Rabia Yener
Cemaziyelahir 1439/ Subat 2018
[bdp_ticker ticker_title=”Son Yazılar” theme_color=”#dd9933″ font_color=”#4c4f56″]
Yorum Bırakın / Leave a Comment