İslam her konuda olduğu gibi aile müessesesini, gerekliliğini, önemini, ve hatta nasıl kurulacağını, ne isteneceğini dahi Kur’an ve sünnet ışığıyla insanlığa bildirmiştir. Aile kurmayı neslin muhafazası ve insanlık haysiyetinin korunması için lüzumlu ve değerli kılmıştır. Ailenin nesil yetiştirmek ve evlat terbiye etmek için önemli olduğunu ve bunun ancak nikahla gerçekleşmesi gerektiğini vurgulamıştır. Nitekim Ayeti Kerimede “Size onlar sayesinde veya onlarla huzur ve şükûnete ermeniz için kendi cinsinizden eşler yaratması ve aranızda sevgi ve merhamet halk etmesi O’nun kudretinin alâmetlerindendir. Bunda düşünen bir topluluk için işaretler vardır” (er-Rûm 30/21) buyrulmuştur.
Ailenin, huzur ve sekinete erişmek için ve temeline sevgi ve merhameti yerleştirerek kurulması gerektiği ne güzel gösterilmiştir. Dahası bunu nasıl istememiz gerektiğini, nasıl dua edeceğimizi de yine bizlere Kur’an öğretmektedir: “…Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takvâ sahiplerine önder kıl!” (el-Furkân, 74). Bu duanın vücut bulmasıyla bir hanımefendi ve beyefendi izdivaçla huzur ve sekinete erişir ve Rabbimiz söz verdiği gibi aralarına sevgi ve merhameti halkeder. Sonraki hedef ise göz nuru bir nesildir. Zira Allah Rasûlü: “Evlenin, çoğalın; zira ben, kıyamet gününde sizin çokluğunuzla iftihar ederim.” (Beyhakî, 7/81) buyurmuştur.
Yine bir Hadis-i şeriftir, insanın neden bir evlat sahibi olmak istemesini açıklayan: “İnsanoğlu öldüğü zaman, bütün amellerinin sevabı da sona erer. Şu üç şey bundan müstesnadır: Sadaka-i câriye, istifade edilen ilim, kendisine dua eden hayırlı evlat.” (Müslim, Vasiyyet 14; Tirmizi, Ahkâm 36; Neşâî, Vaşâyâ 8). Zira herkesin insanlığa hizmet için geride bırakacağı bir kitap yazacak kadar ilmi olmayabilir ya da bir mabed inşa ettirecek maddiyatı bulunmayabilir. Hayırlı evlat yetiştirmek de kolay değildir elbet ancak ne için hayırlı evlat yetiştirmemiz gerektiği hadisin ışığında aşikardır.
Allah-u Teala Hazretleri (c.c.) bu izdivacı bir evlat ile taçlandırdığında ebeveyn olmanın tüm sorumluluk ve vebali omuzlarına yüklenmiştir artık. Fakat bazen bu sorumluluk ağır da gelebilir. İşte o zaman Rasûlüllah’ın biricik kızı Fatıma ile yaşadığı hatırlanır ve anne ve babanın motivasyonu doruğa ulaşır: Bir gün, Efendimiz (s.a.s.) kalkar ve kızı Hz. Fatıma’nın evine gelir. Eve girdiğinde görür ki, Hz. Fatıma oturmuş, elinde Hz. Ali’nin elbisesinin söküğünü dikiyor. Ayağıyla da, Hz. Hasan’ın beşiğini sallıyor, ağzıyla da Kur’ân-ı Kerim okuyor. Bu haldeyken Efendimiz (s.a.s.) içeri girince, Hz. Fatıma “Buyur babacığım” diye ayağa kalkıyor. Ama Efendimiz (s.a.s.) “Kalkma kızım, otur otur” diye ısrar ediyor, ama Hz. Fatıma yine de ayağa kalkıyor. Efendimiz (s.a.s.) buna rağmen “Keşke otursaydın” diye ısrar edince, Hz. Fatıma merak ediyor: “Babacığım sen gelirsin de, ben ayağa kalkmaz olur muyum? Niye otursaydım ki?” Efendimiz (s.a.s.) Fatıma’nın oturma sebebini şöyle anlatır: “Kızım, hanımlar çok bahtiyardırlar, mesutturlar, kazançlıdırlar. Ben kapıdan içeri girdiğim zaman, buranın meleklerle dolu olduğunu gördüm. Babacığım, bu kadar melek niçin gelmiş buraya? Her birisi, bir başka sebepten gelmişti. Sen elinle kocanın elbisesinin yırtığını dikiyorsun, hizmet ediyorsun, işte meleklerin bir kısmı, senin kocana hizmet edişinden dolayı gelmişlerdi. Bir hanımın gönül rızasıyla kocasına hizmet etmesi, meleklerin tebrik edeceği bir ibadettir. Diğer bir kısmı da elinle kocanın elbisesini dikerken, ayağınla da oğlunun beşiğini sallıyordun, bir hanımın çocuğuna bakması, isteyerek, severek, şefkatle, sevgiyle hizmet etmesi, meleklerin gelip seyredebileceği bir hizmettir. Meleklerin bir kısmı da, oğlun Hasan’ın beşiğini salladığın için gelmişlerdi. Sen ağzınla da boş durmuyor, Kur’ân-ı Kerim okuyordun, işte büyük bir kısmı da senin okuduğun Kur’ân-ı Kerim’i dinlemek için gelmişlerdi. Kızım, hanımlar çok şanslıdırlar, eğer niyetlerini düzeltirlerse, eğer duygularını düzeltirlerse, eğer bu saydığım hizmetleri şuurla, ibadet kastıyla yaparlarsa, onların yaptığı bütün işler, ibadet yerine geçer.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, İ, 191; Elbânî, Şahîhu’t-Tergîb ve’t-terhîb, II, 411-412, 618).
Yine bu yolculuğun en başında hamilelik döneminde sıkıntıya maruz kaldığında yine Allah Rasûlünün sözünü hatırlayıp felaha erişir anne: Abdullah b. Ömer’den (r.anhümâ) naklen Taberânî’nin kaydettiğine göre Peygamber Efendimiz buyurmuştur ki: “Kadın, hamileliğinde, doğum yapıncaya, bebeği sütten kesilinceye kadar, Allah yolunda hudutlarda nöbet bekleyen mücahit gibidir (daima öylece sevap alır durur). Eğer bunlar arasında ölüverirse ona şehit mükâfatı ve ecri vardır.”
Anne-babanın motivasyonunu artıran bahsettiğimiz Hadis-i şeriflerin yanında onlara nasip olan bu yeni makamın, anneliğin ve babalığın hikmetini, hakikatini ve hakkını gösteren nice hadisler ve ayetler de vardır:
“Biz insana, ana-babasına iyi davranmasını vasiyet ettik! Çünkü anası, onu nice sıkıntılara katlanarak (karnında) taşımıştır. Sütten ayrılması da iki yıl içinde olur. (İşte bunun için:) «Önce Bana, sonra da ana-babana şükret!» diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş ancak Banadır.” (Lokmân, 14).
“Allah Teâlâ’nın rızası, anne ve babayı hoşnut ederek kazanılır. Allah Teâlâ’nın gazabı da anne ve babayı öfkelendirmek sûretiyle celbedilir.” (Tirmizî, Birr, 3/1899).
“Hiçbir evlât, babasının hakkını ödeyemez. Şayet onu köle olarak bulur ve satın alıp âzâd ederse, babalık hakkını (ancak o zaman) ödemiş olur.” (Müslim, İtikat, 25; Ebû Dâvûd, Edeb, 119-120; Tirmizî, Birr, 8/1906).
Yine babalığın ne denli kıymetli ve değerli olduğunu “Babanın oğluna duası, peygamberin ümmetine duası gibidir.” (Suyûtî, II, 12/4199) buyurarak ve saygı duyulmaya en layık kişi olduğunu ise bir diğer Hadis-i şerifiyle açıklamıştır Allah Rasûlü:
Hazret-i Ayşe şöyle nakleder:
“Rasûlüllah’a bir kişi geldi. Yanında da yaşlı bir zât vardı. Allah Rasûlü:
«–Ey filân! Yanındaki kimdir? » diye sordu. O kişi:
«–Babamdır. » cevabını verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber şu îkazda bulundu:
«–Onun önünde yürüme, ondan evvel oturma, onu ismiyle çağırma ve ona hakâret ettirme! » (Heysemî, VIII, 137).
Velhasılı kelam Rabbimin Kur’an’ında zikrettiği Habibi’nin hadislerinde yer verdiği bir kutsal sorumluluktur anne-babalık. Öyle ki Rabbim kimine bahşeder şükrüyle imtihan eder, kimine bahşetmeyip sabrıyla imtihan eder. Belki de bu sebeple ki kişinin cennetinin vesilesidir. O halde Rabbim anne babalık konusunda, hayırlı evlatlar yetiştirebilmek konusunda tüm anne-babalara ve adaylarına muvaffakiyetler ihsan etsin. Ve her konuda olduğu gibi annelik ve babalıkta da yolumuzu aydınlatan ışığın kaynağından Kur’an ve Sünnetten ayaklarımızı ayırmasın. (Amin)
Selam ve dua ile…
Nesibe Sümeyye Kütahyalıoğlu
Yorum Bırakın / Leave a Comment