“Karnın açıkmış”, “uykun gelmiş”, “oyun oynamak istemişsin”, “korkmuşsun”, “kızmışsın” “heyecanlanmışsın”, “mutlu olmuşsun” gibi basit sözelleştirmeler, kısa vadede bizim o ihtiyaca yanıt verişimizdeki şevk ya da rahatlığı etkiliyor, aramızdaki iletişimin stresini azaltıyor; uzun vadede ise çocuğumuzun duygusal becerileri yüksek bir çocuk olmasına hizmet ediyor.
Çok yorulduğunuz, gücünüzün artık tükenmek üzere olduğu bir günü düşünün. Kanının son damlasına kadar savaşan bir savaşçı gibisiniz ama savaş filan yok, gündelik koşuşturmalar sadece… Yorgunsunuz ve durmak nedir bilmiyorsunuz. Durmak, dinlenmek, ara vermek, yardım almak aklınıza gelmiyor, es geçiyorsunuz. Halbuki beş dakika ara verseniz belki rahatlayacaksınız. Kendinize o zamanı verebilseniz, o beş dakikacığı, o kocaman beş dakikayı. Ya da kendi kendinize yorulabilme hakkını tanısanız; bu his benden, bana dair, yardım etmek için var ve bir şey söylüyor deyip alıp kabul etseniz kolaylaşacak herşey.
Duygularımız, ihtiyaçlarımız, en çok onları dinlemediğimizde baskı yaratır. Korkularımızı, öfkelerimizi, yorgunluklarımızı, kıskançlıklarımızı, coşkularımızı, hüznümüzü, acımızı dinlemediğimizde, bastırdığımızda ya da geçiştirdiğimizde bizi zorlamaya başlar. Durup dinlemediğimiz için nedenini de anlayamayız, işler daha da zorlaşır. Tam tersi durumda, kendi kendimizi dinleyebildiğimiz, anlayabildiğimiz, kabul edebildiğimiz durumda ise işler çok daha kolaylaşır, sadeleşir. Bir ihtiyacımızın varlığını kabul etmek, o ihtiyacımızı doyurmasak bile rahatlatır. Pratikte bir şey değişmemiş gibi görünür, açsak hala açızdır ama onu kabullenişimizdeki farklılık mucizevi bir sonuç doğurur.
Bütün hayat ilişkiler üzerine kurulu. Benim duygularım, ihtiyaçlarım gibi yakınlarımın duygu ve ihtiyaçları da benimle konuşuyor. Eğer karşımdaki yetişkin biriyse bu iletişim sözlü bir iletişim olabiliyor. Benim gibi karşımdaki yetişkin de duygularının, ihtiyaçlarının farkına varabilme becerisine sahip oluyor ve yardım isteyebiliyor. Bebekler ve çocuklarla kurduğumuz ilişkide ise işler biraz daha farklılaşıyor. Bir yetişkin olarak, bir anne-baba, bir bakımveren olarak ben duygularımı, ihtiyaçlarımı biliyorum, tanıyorum, kabul ediyorum, doyuruyor veya erteliyorum. Bebek ise sadece o ihtiyaçla dürtülüyor, ağlayarak harekete geçiyor ve doyurulunca sakinleşiyor. Dolayısıyla iş başa düşüyor, şu an neye ihtiyacı var, ne söylüyor dinlemek, anlamak, kabul etmek ve karşılamak anne-babaların, bakım verenlerin işi oluyor. Bebeklikten itibaren onun bu ihtiyaçlarını sözelleştirmek, anlamasına (ve bizim anlamamıza) yardım etmek, kabul ettiğinizi dile getirmek çok ilginç bir şekilde işleri kolaylaştırıyor.
Ebeveynlik tutumları, çocuk yetiştirme ve eğitmeyle ilgili sayısız yaklaşım var, bazıları merkezine çocuğu alıyor, bazıları merkezine ebeveyni alıyor. Ama olan biten her şey sadece annede, babada ya da çocukta değil, ebeveyn çocuk arasındaki ve ebeveynlerin birbiri arasındaki ilişkide gerçekleşiyor. Doğal ebeveynlik yaklaşımı ise, odağına bu ilişkiyi alıyor ve iki ayaklı bir denge kurmaya çalışıyor.
Bu dengenin bir ayağında, çocuğumuzdan gelen sinyallerin okunabilmesi ve kabul edebilme becerisi yer alıyor, diğer ayakta ise kendi ihtiyaçlarımızı, duygularımızı, dinleyebilme ve kabul edebilme becerisi bulunuyor. İki ayak birden yere sağlam bastığında denge sağlanıyor.
Doğal ebeveynlik yaklaşımı, ebeveynlere, anne karnından başlayarak, çocukluk yıllarını da içine alan geniş bir perspektif sunuyor. Hamileliğin stresten mümkün olduğunca uzak geçmesi, bu süreçte bebekle konuşulması, onu bekleyen ve seven bir anne babanın varlığının anlatılması güvenli bağlanmanın ilk adımlarını oluşturuyor. Bebekle anne karnında kurulan ilişki sadece bebek için değil, anne babalar için de aslında önemli bir ihtiyaç ve doğum sonrasındaki sürece ebeveynleri hazırlıyor, doğumdan önce kurulan bu bağ doğumdan sonra bebeğin ihtiyaçlarını sabırla karşılayabilmeyi kolaylaştırıyor.
Doğumun doğal bir şekilde gerçekleşmesi, doğumu takip eden süreçte anneyle bebeğin temasının sağlanması, sevgiyle beslenmesi, bebeğin anne-babaya yakın uyuması, askıda (sling) taşınması gibi faktörler de bebeğin doğum sonrası dünyaya daha huzurlu bir şekilde ayak uydurmasına yardım ediyor. Doğal ebeveynlik yaklaşımı uzman tavsiyelerinin ve bebek eğitim yöntemlerinin sesine (çoğunlukla) kulağımızı kapamayı ve can kulağımızla bebeğimizden ve kendimizden gelen sinyalleri dinlememizi öneriyor. Bu özelliğiyle aslında yeni bir yaklaşım değil, modern dünyada uzmanların teknikleştirerek bozduğu düzeni doğalına çekmeye çalışıyor. Zaten doğalında ağlayan bir bebeğe yönelme eğilimimiz vardır, onu kucağımıza alıp rahatlatmak isteriz; bebeğe de, bize de iyi gelen şey budur. Ağladığında ona yönelen bir anne-babanın varlığını hisseden bebeğin ağlama sıklığı ve şiddeti azalır. Kendini daha emniyette hisseder, seslendiğinde ilgi alabileceğine dair bir güveni vardır.
Bazı uzman görüşlerin aksine sevilen, kucaklanan, okşanan bebek şımarmaz, sakinleşir ve rahatlar. Benzer şekilde uyku için de anne-babaya yakın uyuyan bebek kendini emniyette ve huzurlu hisseder, uykuya daha kolay dalar ve gece boyunca daha az uyanır. Yakın uyumak annenin de işini kolaylaştırır, uyku kalitesi yükselen anne, bir sonraki güne daha güçlü ve enerjik başlayabilir. Uzman eğitimciler bebeği bir rutine sokmayla ilgili katı tavsiyelerde bulunabilirken doğal ebeveynlik yaklaşımı anne ve bebeğin kendi hayat ritimlerini izlemelerini tavsiye eder. Bu yaklaşım, bebeğe geldiği bu yeni dünyaya uyum için zaman tanırken, anneye de bebeğiyle ahenkli ve huzurlu bir ilişki kurabilme imkanı sağlar.
Bebeklerin anne-babadan uzak uyuması, kesin ve katı bir rutininin olması ya da ağlamalarına her seferinde kucakla yanıt verilmemesi gibi öneriler maalesef anne-bebek ilişkisini değil, kapitalist sistemin sorunsuz işlemesini önceleyen yaklaşımlar. Annenin bebekten, bebeğin anneden bir an evvel ayrışması annenin iş hayatındaki yerini çabucak alabilmesini sağlar. Ancak bu ayrışma sağlıklı ve kendi hızında gerçekleşmediği zaman bebek ve çocuklarda bağlanma problemleri gelişebilir. Çalışma hayatına dönecek olan annenin de bunu anne-bebek ritmine uygun ve aralarındaki bağa zarar vermeden yapabilmesi mümkündür. Bebeğine, çocuğuna zaman vermek, kendisinin ve çocuğunun duygularının farkına varmak, ayrılmanın kendisinde oluşturacağı hüzne de izin vermek, bu duyguları çocuk kaç yaşında olursa olsun onunla konuşmak ayrılıkları kolaylaştıracaktır. Ayrıca uzun ya da kısa süreli ayrılıkları anne ve bebek için kolaylaştıracak destek güçler de çok büyük bir ihtiyaçtır.
Doğal ebeveynlik bebekle kurulan güvenli bağlanma ilişkisinin sadece anne-bebek arasındaki bir ilişki olmadığını vurgular. Afrika atasözünün dediği gibi “Bir çocuğu yetiştirmek için bir köy gerekir”. Hem modern dünyada yalnızlaşan çekirdek ailelerin, hem de yurtdışında çocuk büyüten ve geniş ailelerin desteğinden mahrum kalan ailelerin bu görevi tek başlarına üstlenerek olağanüstü bir iş başardıklarını bilmeleri bile ebeveynlerde duygusal olarak bir rahatlama sağlar. Bazen bu olağanüstü işi anneler neredeyse tek başlarına gerçekleştiriyor. Toplumun babayı ebeveynliğin uzağına iten tavrından dolayı ya da erkeklik rollerine yüklenen katılıklardan dolayı babalar bebekleriyle kuracakları bu sıcak ilişki şansını kaçırabiliyorlar. Bazı babalar özellikle ilk aylarda ne yapacaklarını bilemeyip sürecin dışında kalabiliyorlar, halbuki sadece bebeklerini askıda (slingde) taşımaları bile bu bağın güçlenmesine çok yardımcı oluyor.
Doğal ebeveynlik yaklaşımıyla büyüyen çocuklar, kendi ihtiyaçlarını, duygularını tanıma ve kabul etmede güçlü bir beceriye sahip olurlar. Ayrıca gelişim sürecinde alınan fiziksel temas bebek ve çocukların beyin gelişimine çok olumlu katkı sağlar. Bağlanma kabı dolamamış çocukların, bağlanma açlığı, anneye bağımlılığa dönüşür. Çocuk büyüdükçe bu bağımlılık şekil değiştirebilir, yeme bağımlılıkları, madde bağımlılıkları ya da telefon, tablet vs. kullanma bağımlılıklarına dönüşebilir. Güvenli bağlanma ihtiyacı doyurulan çocukların bağımlılık eğilimleri de azalır. Araştırmalar güvenli bağlanma ilişkisinin bebeğin hormonal dengesine olumlu bir etkisi olduğunu da göstermektedir. Annesinden uzak kalan insan ve hayvan yavrularında kortizol seviyesinin uzun süre yüksek kaldığı, bunun bağışıklık sistemini baskıladığı ve büyümeyi yavaşlattığını gösteren çalışmalar mevcuttur. Bebekler bu güçlü ilişkinin etkilerini hayatları boyunca taşır. Bunu bilmek, ebeveynlerde anlamlı bir iş yaptıklarıyla ilgili motivasyon kaynağı olurken, aynı zaman da ezici bir mükemmeliyetçiliğe de yol açabilir.
Zihnimiz anıları paketlerken büyük ölçüde ilişkilerin genel havasını dikkate alarak etiketler. Çocuklar için de ilişkinin genel havasında, arka planda akıp giden şey belirleyicidir. Yani sevgi dolu bir ilişkiniz varsa sabrınızın taşıp kızdığınız bağırdığınız anların etkisi o genel hava içerisinde sönüp gidecektir. Eğer sönüp gitmediğini fark ettiğiniz olumsuz anılar ya da geçmişten getirdiğiniz keşkeleriniz varsa, telafisi her yaşta mümkündür. Telafi etmek bazen zor olabilir ama hiçbir zaman imkansız değildir.
Havva Başgül
Yorum Bırakın / Leave a Comment