Çin’de İnsan Profili

Guangzhou şehrinin halkı oldukça sıcak kanlı, güler yüzlü, dakik ve iş odaklıdır. Fakat maalesef, iş odaklı olmaları çalışkan oldukları anlamına gelmiyor; süre itibariyle çok, ama dünya genelinde bilinenin tam aksine yavaş çalışıyor, zamanı verimli kullanıp pratik çözümler üretemiyorlar. Buna rağmen işverene karşı minnet duygusuyla, iş seçmeden içinde bulundukları rekabet ortamından kendilerini sıyırmaya ve öne çıkmaya çalışıyorlar. Bizim karşılaştığımız Çinliler yeniliğe çok açık insanlar değiller. Gözlemlediğimiz kadarıyla hayatları, kuralların ve kabullerin çerçevesinde şekilleniyor. Buna örnek olarak yemek ve uyku düzenleri verilebilir; Çin halkının büyük çoğunluğu öğle saatlerinde 1-2 saat uyur. Akşam yemeğini de muhakkak 6’da yerler. Akşam yemeği saatinin ertelenmesi ihtimal dışıdır onlar için.

Bizlere ilginç gelen diğer özelliklerden bahsedecek olursak; Malezya, Singapur ve Hong Kong gibi Çin’den çokça göç almış başka ülkelerde bulunanların bileceği gibi “4” sayısını ifade eden “sı” terimi, Çince’de aynı zamanda “ölüm” anlamına gelir. Bu yüzden bazı binalarda dördüncü kat yoktur, yani dördüncü kata “beşinci kat” ya da “üçün üstündeki kat” denir; bazılarında ise dörtle ifade edilen hiçbir kat yoktur, sayılar 13’ten sonra 15’e, 30’dan sonra 50’ye geçer. Telefon numaralarında ve plakalarda da “4”ün bulunmadığı rakamlar tercih edilir.

Ayrıca taklit saat imalatında aslını aratmayacak başarıyı yakalayan bu ülke insanı kendilerine ölümü hatırlattığı için saat hediye edilmesinden hiç hoşlanmaz. Bunun dışında, hediye alıp vermeyi de, ikramda bulunmayı da çok sever ve bunun için vesileler ararlar. Mesela Şubat ayında başlayan ve her sene farklı bir hayvan ismiyle ifade edilen “Çin yeni yılı (中国的新年)”, ya da aileyi bir araya getiren ve hep beraber “mooncake (月饼)” yenilen “Sonbahar festivali (中秋节)” gibi zamanlarda 7’den 70’e herkes birbirine hediyeler gönderir.

Burada karşılaşabileceğiniz Türkler, size Çin’de yaşamanın zorluklarından, dilin iletişimin önünde büyük bir engel olduğundan, devletin kısıtlayıcı kurallarından, insanların giyim-kuşam, tutum ve davranışlarının saygı ve ahlaktan yoksunluğundan dem vuracaklardır. Bu değerlendirmelerin, dışardan ve ötekileştirici bir bakışla yapıldığını zamanla daha iyi anlıyorsunuz.

Her farklılığın mantıklı ve pratik bir sebebi olabilir ama Çin toplumu, İslam medeniyetinin erişmediği ya da kasıtlı olarak eriştirilmediği bir toplum. Halkın yüzde onunun bir dini inancı var; çoğunluğu Budist ve Taoist. Onları Müslümanlar ve Hristiyanlar takip ediyor. Bunların dışında kalan halkın içinde, İslam ya da Müslüman kelimelerini bile uluslararası basının provokatif yayınlarını takip edenlerden başka bilen çıkmaz, ki onlar da anlamını yanlış öğrenmiş olurlar. Ateist değiller fakat fıtri olan Allah inancından uzak yetişmişler; komünist devlet rejiminin de etkisiyle hayatlarını dini normlar değil ekonomi normları şekillendiriyor.

Çinli Müslümanlar da var ama, onlar daha ziyade kendi içlerinde bireysel yaşıyorlar. Burada dindar bir sosyal çevrenin kıymetini daha iyi anlıyorsunuz.

Sokakta halka mal olmuş, hoş olmayan davranışlar görebiliyorsunuz. Ama biz, kötü kokusuyla sahabe efendilerimizin midesini bulandıran bir köpek leşinin yanından geçerken inci gibi beyaz dişlerini görebilen ve yalnızca bunu dile getiren bir Peygamber’in (SAS) ümmetiyiz. Ehli küfür olmalarına rağmen sayısız nimetlere düçar olan Çin toplumunun güzel yönlerini görüp kendimize çeki düzen vermemiz, iğneyi kendimize, çuvaldızı başkasına batırmamız gerektiği kanaatindeyim. Üstelik hakikaten bizim toplumumuzda bir türlü yerleşememiş olan çok güzel hasletlere sahipler.

Bir Çinliye iltifat ettiğinizde, bir işte usta olduğunu ya da şık göründüğünü söylediğinizde muhakkak itiraz eder. Kullandığı tabir ise “nerde nerde” anlamında “(哪裡哪裡) nali nali” olur.(9) Mütevazı bir halin eseri olan bu ifadenin bir benzerini Türk kültüründe de bulmak mümkün. “Teveccühünüz. Nerde bende o kabiliyet, latife ediyorsunuz” diyerek tevazu göstermiş oluyorlar. Birini toplum içinde aşağılamak ya da umumi bir mekanda muhatabınıza karşı sinirlenmek de yine Çin kültüründe abes karşılanan bir davranış biçimi. Bu açıdan oldukça tahammüllü oldukları söylenebilir. Hediyeleşmeye olan düşkünlükleri de takdire şayan. Bir paket çay ya da kekten ibaret bile olsa gösterişli ambalajıyla göz dolduran hediyeler takdim etmeye bayılıyorlar. Çin kültüründe düğün ve bayram tebriği maksadıyla hediye para zarfı (宏霸 “hongba”) verilmesi de Türk kültürüyle benzerlik arz eden hoş bir gelenek. Zaman zaman menfaat kollayanlar hediye zarfı geleneğini suistimal edip rüşvete dönüştürebiliyor da maalesef. Rengi çoğu zaman kırmızı olup altın sarısı yaldızlarla kaplı bulunan bu zarf, yemek davetlerinin de vazgeçilmez hediyeleşme biçimini teşkil ediyor. Yine bu yemekli davetlerde ev sahibinin kapıya en uzak yerde oturacağı ve misafirlerini sağ ve sol tarafına davet edeceği de kültürün belirlediği nezaket kuralları arasında yer alıyor. Böyle muhabbetli meclislerde bile olsa bir Çinli’ye saygı gereği soy ismiyle hitap etmeniz gerekiyor. Bu da hakeza Osmanlı zamanının hoş latifelerini hatırlatıyor: “Zatı âlileriniz nasıllar efendim?” dercesine.

Bununla birlikte, devletin hayatın en küçük detaylarında dahi söz sahibi olduğu ve devlet liderinin adeta bir tağutu andıran saygıya muhatap olduğu bir düzenin en büyük eksiklerinden biri de ahlaki öğretilerinin yokluğu ya da yetersizliği denebilir. Ülkede Budizm milli din kabul ediliyor olsa da günlük hayata tesiri çok az. En hafif suçlara ağır cezalar verilebiliyor; şehir meydanlarında birbirinden farklı vazifeler yürüten üniformalı polislerin gerekçesini açıklamadan halkı darp ettiğini görmek mümkün. Eğitim sisteminde anaokulu kademesinden itibaren okunması tavsiye edilen yahut ders kitabı olarak işlenen kitaplarda büyüklere saygı, kurallara tabiiyet, sıkı çalışarak zoru başarmak gibi değerler konu ediliyor. Maalesef kılık kıyafet adabı, neslin ve namusun korunması, beden ve çevre temizliği gibi son derece önemli konularda topluma mal olması beklenen bir ahlaki kaide nüvesini bu ülkede mumla arıyorsunuz.

Son söz

Çin halkı istisnasız güler yüzlü ve yumuşak huylu. Kendi ırkları hiç kırılmadığı için fiziksel olarak bizim nazarımızda birbirlerine çok benziyorlar. Belki de bu yüzden fiziksel öğelere bizlerden daha fazla önem veriyorlar. Yabancıları fiziksel özellikleri kendilerine benzemediği için çok seviyor, üstün görüp el üstünde tutuyorlar. Hal böyleyken onların ilgisini khayrlı bir vesile edinip İslam’ı doğru temsil etmeyi ve onlardan da nice faydalı hasletler öğrenebilmeyi niyaz ederiz Rabbimizden.

Ne güzel buyurmuş Peygamber Efendimiz (SAS):

Başkalarını doğru yola çağıran kimseye, kendisine uyanların sevabı gibi sevap verilir. Ona uyanların sevabından da bir şey eksilmez.[1]

Allah sizin kalıbınıza ve şeklinize değil, kalplerinize ve amellerinize bakar. [2]

Kardeşini güler yüzle karşılamak bile olsa, hiçbir iyiliği küçümseme.[3]

H. Saadiyye Eryılmaz

Kaynaklar

[1] Ebu Hureyre’den rivayet edilen hadis için bk. İmam Nevevi, Riyazus Salihin; Müslim İlim 16. 144.[2]Ebu Hureyre’den Abdurrahman bin Sarh vasıtasıyla rivayet edilen hadis için bk. İmam Nevevi, Riyazus Salihin; Müslim, Birr, 33.[3] Ebu Zer’den rivayet edilen hadis için bk. İmam Nevevi, Riyazus Salihin; Müslim, Birr 144.

Yorum Bırakın / Leave a Comment

Go to Top