İnsanın memleketi doğduğu değil, doyduğu yerdir derler. Doğup büyüdüğümüz mü, doyup büyüdüğümüz mü yoksa içimizde sevgisini büyüttüğümüz yer midir memleket? Cevabı zor bir soru. Bu konuda yapılmış sayısız çalışma, mekanla kurduğumuz aidiyet ve bağlanma ilişkisini araştırıyor. Mekanla kurduğumuz ilişki özellikle biz göçmenler için çetrefilli çünkü, köklerimiz başka bir yerde, gövdemiz ve dallarımız bambaşka yerlerde büyüyor.Birden çok mekan aidiyet ve bağlanma ilişkimiz var. Bu çoklu bağlar, bir zenginliğe, bizi güçlendiren bir kaynağa dönüşebilir veya mütereddit bir enerji bölünmesine yol açarak, gücümüzden çalabilir.
Araştırmalar içinde yaşanılan mekana, bölgeye ait veya bağlı hissetmenin iyi oluş haliyle ilişkili olduğunu gösteriyor. Bazı deneysel çalışmalar sonucunda, mahallede evde olma hissinin bir refah duygusu ile yakından ilişkili olduğu bulunmuş (Moser, Ratiu ve Fleury-Bahi, 2002). Tam tersi şekilde ait hissedememek, yabancı ya da arada hissetmek de psikolojik iyi oluş halinden eksiltiyor. Aileden, sevdiklerimizden, alıştığımız herşeyden uzakta olmak zaten kolay birşey değil, bu özlemi, uzaklığı kolaylaştırabilecek şeylerden biri burada oluşumuzu anlamlı hale getirebilmek ve daha fazla ait hissedebilmek.
Peki bulunduğumuz, gelip konduğumuz bu yere aidiyet hissimizi nasıl güçlendirebiliriz?
Evvela bunun orası ve burası arasında bir seçim olmadığını kabul etmekle başlayabiliriz, çünkü bunun bir tercih olduğu vehmiyle zaman zaman kendi kendimizi alışma konusunda sabote edebiliyoruz. Buraya ait hissedebilmemiz, burada daha huzurlu, rahat hissedebilmemiz köklerimize, geldiğimiz yere karşı bir ihanet, bunu ona tercih etmek değil aslında, sadece içsel bir barışıklık hali. Araştırmalar kişilerin birden fazla yere ait hissedebildiğini gösteriyor.
Alışmamızın önündeki psikolojik engelleri fark edip, onları kabul ettikten sonra atacağımız bazı somut adımlar da alışmamızı, ait hissetmemizi biraz daha kolaylaştırabilir:
- Geldiğimiz ülkenin dilini öğrenmek, bu dil üzerine çalışmak listenin başında geliyor,
- Yaşadığınız bölgede tanıdık insan sayısının çokluğu,
- Çevreyi tanıyor olmak, o bölgede rahat hissedebilmek,
- İnsanlarla yaşadığımız yer hakkında konuşmak, bu konuşmalardan keyif almak.
- Bölgenin tarihçesini bilmek,
- Yaşanılan mahalle, şehir, eyaletin siyasetini, gündemini takip etmek, fikir sahibi olmak,
- Önemli siyasi figürleri ya da kanaat önderlerini sosyal medyada takip etmek,
- Şehir meclisi toplantılarına katılmak,
- Yaşanılan mekan ya da o bölge insanları için gönüllü çalışmalara katılabilmek,
- Bölgedeki kültür sanat aktivitelerine, festivallere katılabilmek ya da en azından haberdar olmak,
- Bölge esnafını tanımak, zincir mağazalar yerine zaman zaman bu yerli esnaftan alışveriş yapmak,
- Komşuları tanımak, selamlaşmak, ve görüşmeler düzenlemek, bölgelerin, mahallelerin sosyal medya hesaplarını takip etmek,
- Bölgedeki tarihi ve doğal güzellikleri görmek, onlar hakkında bilgi sahibi olmak, görüp öğrendiklerini paylaşmak,
- Google Maps gibi elektronik haritaları ya da matbu bir haritayı içine işaretler koyarak kişiselleştirmek,
- Ya da kendi haritanızı çizebilmek,
- GPS kullanmadan sokakları keşfetmek vb…
Bu çabayı bir çeşit farkındalık egzersizi gibi de kabul edebiliriz, farkındalık egzersizlerinin genel olarak amacı bizi şimdiyle ve burasıyla bağlantıya geçirmek, zihnimizi, bedenimizi, kalbimizi bütünlemek. Bu çaba bizi canlandıracak çünkü daha fazla yaşadığımız an ve zamanla bütünleşmiş hissedeceğiz. Gövdemizi, dallarımızı, bulunduğumuz yer ve anı fark etmek, sevmek, barışmak bizi özgürleştirecek, dallarımızı meyvelendirecek. Köklerimizin farkına varmak bizi güçlendirecek, besleyecek, sağlamlaştıracak. Kocaman, canlı ve bereketli bir ağaç oluvereceğiz.
—
Havva Başgül
Allah razı olsun. Tam da ihtiyaca binaen bir yazı oldu benim için.