“Vatan”kelimesinin karşılığını sözlüklerde aradığımızda ”bir kimsenin doğup büyüdüğü; bir milletin hakim olarak üzerinde yaşadığı, barındığı, gerekirse uğrunda canını vereceği toprak” olarak çıkar karşımıza. Bir toplumun kalıcılığı ve devamlılığı, üzerinde yaşadığı coğrafyayı vatanlaştırması ile olur. Toprakların vatan olması, topraklar uğruna, din için namus için ölmekle başlar. “Ölecek kadar sevmek” bu demektir. Böylece vatan sevgisi milli bir şuurun ürünü olarak ortaya çıkar. Tarihimize baktığımızda ceddimiz, yaptığı cihatlarla, i’layı kelimetullah uğruna üç kıtayı vatanlaştırmışlardır. Oralarda hüküm sürmüş, miras bırakmış, İslam beldesi haline getirmişlerdir. Bu nedenle bizler için “Vatan” kavramı güncel, siyasi sınırların çok dışında geniş bir coğrafyayı kapsamaktadır. Bir Müslüman, dünyanın neresinde olursa olsun yaşanan sıkıntıları kendi sıkıntısı gibi görür yüreğinde hisseder ve düzelmesi için çabalar.
Tabii bu haslete ulaşmak yüksek bir bilinç gerektirmekte. Modern hayatın içinde çocuklarımıza, gençlerimize bu bilinci nasıl kazandırabiliriz? Din, vatan, bayrak ve milletin korunması, ancak fedâkâr bir gençliğin yetişmesine bağlıdır. ‘Vatan sevgisi imandandır” düsturuna sahip bir milletin, vatanı için yaptıkları, eğitim sistemi, kültür mirası vatan sevgisinin aşılanması için gerekli olan yöntemlerdir. Bir milletin kültür değerleri ortak miras olarak kuşaktan kuşağa aktarılırken milli ve manevi duygu ve düşüncelerin aktarılmasında ve anlatımında eğitici ve öğretici yöntemlerin ders verici ve nasihat edici olarak kullanılması gerekir.
Rahmetli Turgut Özal zamanında yaşanmış bir olay, konuyla ilgisi olması bakımından önemlidir.
Japon eğitim uzmanları ülkemize gelmiş ve Türk eğitim sistemini incelemiş. Bu uzmanlar, Özal’ın bürokratlarının da hazır bulunduğu bir ortamda raporlarını sunmuş ve sonuç olarak şunları söylemişler: “Sizin eğitim sisteminizde milli ruh yok!
“Özal’ın “Nasıl?” sorusu üzerine şunu anlatmışlar:
“Biz Japonya’da okula başlayacak çocuklarımıza millî ruh şoklaması yaparız. Onları önce toplu halde hızlı trenlere bindirir, ardından onlara dev fabrikalarımızı, teknoloji merkezlerimizi gezdirir, ülkemizin gücünü gösteririz. Sonra da bu yavrularımızı alır Hiroşima ve Nagazagi’ye götürür, orada atom bombası atılan ve yıllardır ot dahi bitmeyen alanları gösteririz. Orada çocuklara şöyle deriz: Eğer siz çalışmaz, bilinçlenmez ve az önce gördüğünüz teknolojiye sahip olmak için çalışmazsanız, sonunuz böyle olur.”
Bürokratlarımızdan biri şu talihsiz kelimeleri sarf eder:”Ama bizim Hiroşima’mız yok ki!”
Japon uzmanın bu söze verdiği karşılık oldukça düşündürücüdür:
Evet bizim Çanakkale zaferimiz on Hiroşima eder. Hatta Çanakkale gibi nice ders alacağımız hadise tarihimizde mevcuttur. Milli bilinci kazandırmak için öncelikle evlatlarımıza iyi bir geçmiş bilgisi vermeliyiz, Bunun için onları sadece okul kitapları ile sınırlandırmadan, aile içinden başlayarak bu toprakların vatan olabilmesi için yaşanan fedakarlıkları anlatabilmek gerekir. Tarihi olaylar anlatılırken yaşananların çocuğun gözünde hayal ürünü olarak görülmemesi için mümkünse mekanlar ziyaret edilerek, gerçekçiliği, nasıl olduğu ve tarihin tekerrür edebileceği anlatılarak, bizim vatanımıza vazifelerimizin neler olduğu belletilmelidir.
Tabii vatan sevgisinin milli duygulara hitap eden vechesi önemlidir. Ancak bu duyguları hamasi söylemlere hapsetmememiz, güncel yaşantı içinde de bu sevginin tezhürlerini nasıl göstereceğimiz önemlidir. Çünkü vatan sevgisi dendiğinde çoğumuzun aklına cihat meydanlarında kılıç sallayan dedelerimiz gelir. Geçmişin parlak zaferleri günümüzü, yolumuzu daha da ileriye nasıl götürebiliriz diye aydınlatmalıdır. Yoksa ecdadımız ile kuru kuruya övünmek milltimizi ileriye götürme anlamında pek bir işe yarmıyor. Bunun için çocuklarımıza, mesela başarılı olmanın, çok çalışmanın vatan sevgisinden olduğunu öğretmemiz lazım. Hakkına razı gelmek, hile yapmamak, adaletli olmak, israf etmemek, yalan söylememek gibi bir çok hasleti benimsetirken, tüm bunları aynı zamanda vatanımızı sevdiğimiz için yapmamız gerektiğini öğretmeliyiz.
Batı ülkelerinde toplumsal yaşamda ki düzen hep gıpta ile baktığımız bir husustur. Biliyoruz ki katı ve cezalandırıcı kurallar insanları düzene bağlı olmaya zorlar ve bir zaman sonra hayat tarzı halne gelir. Bizim bu düzene ulaşmamız için aslında katı kurallara ihtiyacımız olmadığınıda biliyoruz. İmanımızın gereği olarak vatanını seven müslümanlar olduğumuz için toplum huzuru bireyselliğimizden önce gelmelidir. Çocuklarımıza diğergamlık, fedakarlık gibi kavramları benimseterek, vatanımıza nasıl katkı sağlayacaklarını öğretebiliriz. En basitinden hastanede sıramızı bekleyerek, trafikte kurallara riayet ederek, onlara örnek olarak davranışlar haline gelmesini sağlayabiliriz.
Vatan sevgisinin tezahürü için dolu dolu sözlere, dogmatik bilgilere hapsolmadan kültürümüzü, benliğimizi nesillere aktararak başarıya ulaşabiliriz. Aslında milletimiz hala bu sevgiye sahip olduğunu, gerektiğinde nasıl fedakar olabileceğini en son 15 temmuz 2016 günü gösterdi. O gece şehit olan insanlar Allah rızası için canlarını verdiler. Bu olay, masum insanlara karşı hainlerin nasıl sinsice çalıştıklarını anlatabilmemiz için bir vesledir. Gaflete düşmeden, daima uyanık olarak, vatanı ve dini için çalışan nesiller yetiştirmek boynumuzun borcudur. Rabbim hainlere fırsat vermesin, bizleri daima uyanık kılsın inşallah.
Öznur Zeybek, İlahiyatçı, Eğitimci
Yorum Bırakın / Leave a Comment