İlkokulu bitirdiğim yazdı… O yaz umreye gidecektik. Yaklaştıkça hepimizi bir heyecan, bir coşku kaplıyordu. O güzel yere, o kutlu, mübarek yere gidecektik !
Neyse ki havalimanına geldik ve uçağa binmeden önce bizi uğurlamaya gelenlerle vedalaştık.
Herkes, dua edin ,peygamberimize selam söyleyin, diyordu. Yengem, küçük hacı olacaksın, diyordu bana ailenin en küçük bireyi olduğumdan. Ben ise hacca gitmiyorum, demiştim; ben umreye gittiğimden umreci olacağım, demiştim. İşte çocuk aklı ama herkesin hoşuna gitmişti!
Daha sonra uçağa bindik ve hepimizin yüzünde garip, mutlu,heyecanlı bir bakış, dudaklarımızda tebessüm vardı..
Evet ! Gelmiştik! Gelmiştik! Suudi Arabistan’a gelmiştik! Otele eşyalarımızı yerleştirip, Kabe’ye gittik. Ben ve ağabeyim ilk defa geliyorduk, annemler beni, gözümü kapattırarak Kabe’nin önüne getirdiler ve gözümü açtım. İşte görmüştüm! Allah’ın O güzel evini çok şükür görmüştüm, ne muhteşem bir şeydi bu, ne kadar göz alıcıydı! Hiç farkında olmadan ağlamıştım, niye ağladığımı bilmiyordum ama elbet üzüntüden değil onun muhteşemliğinden ağlamıştım galiba !
Tavafımızı yaptık, ibadetlerimizi yerine getirdik ve sonraki günlerde ise Kabe’nin yakınlarındaki Peygamber Efendimiz’in doğduğu eve gittik, fakat kapı kapalıydı ve kimseyi içeri almıyorlardı…Niye almıyorlardı anlamıyorum, o mübarek eve girmek hakkımızdı, oraya gelen tüm müslümanların hakkıydı bu bence!
Neyse akşamüstüne doğru babamla oradan geçiyorduk ki oranın bir kütüphane olarak düzenlendiğini fark ettik. Biz de babamla hemen girdik, kitap okumak için girdik gibilerinden, kitaplara bakıyorduk güya ama etrafı izledik,inceledik. Bir süre sonra oradaki Arap görevli bizim kitap okumayacağımızı, öylesine baktığımızı, asıl amacımızı anlamıştı ki bizim dışarı çıkmamızı istedi. Bu kadarı bile iyiydi, hiç girmemekten iyidir sonuçta!
Kabe’nin avlusunda İbrahim Ağabey diye biri vardı. Hurma ve çay veriyordu tavaf yapıp yorulan müslümanlara. İbrahim Ağabey’le tanışmak için yanına gittik. Çok iyi bir ağabeydi. Ne kadar da severek yapıyordu işini. Bizce küçük olsa bile Allah katında ne kadar da büyük bir yere sahipti, değil mi ?
Ben de bir gün tavafımı yaptıktan sonra, zemzemlerin yanından bardaklara zemzem doldurup Kabe’nin etrafında tavaf yapan müslümanlara vermeye başladım. Hepsi de çok sevinmişlerdi, onları öylesine küçük bir iyilikle mutlu etmek beni de gerçekten sevindirmişti. Arada böyle yapmaya hatta her gün yapmaya karar vermiştim, o mutlulukla daha bir bağlanmıştım o mübarek şehre ve müslümanlara…
Ağabeyim de benim zemzem dağıttığım günlerde, hurma alıp dağıtıyordu tavaf yapan, oturan müslümanlara, ikimizde iyilik yapmanın sevincindeydik..
Bir gün dinlenmek için otele gitmiştik, tam çıkarken yaşlı bir teyze koşarak arkamdan geldi ve gülümseyerek elindeki parayı benim elime sıkıştırdı, neye uğradığımı şaşırmıştım, bana neden böyle bir şey yapıyordu ki?
Nedenini hiçbirimiz anlayamadık ama, şöyle düşünüyorum; beni rüyasında görmüş olabilir, kim bilir belki de peygamberimiz istemiştir böyle bir şeyi o yaşlı teyze vesilesiyle!
Daha sonraki günlerden birinde, Hacer-ül Esved’e değmek için sıraya girdim hep erkek olduğundan babam ile ağabeyimin arasında ilerliyordum. Neyse ki sıra bana geldi ve öptüm, kokladım daha sonra görevli, hadi, diye işaret yaptı ama ben dokunamadım daha diye ikinci kez öptüm, kokladım. Küçük olduğumdan bana müsamaha göstermişti, Allah razı olsun. Yazık, ağabeyim ise yarım yamalak öpmüştü ama ben tam iki kez Allah’ıma çok şükür! Küçük olduğumdan olsa gerek!
Artık Medine’ye gidecektik, Mekke’den ayrılmak zor gelse bile Peygamber Efendimiz’in kabrini görecektim. Medine’ye vardık namaza duracaktık annemle birlikte ki ağlamaya başlamıştım neden ağlıyordum bilmiyorum, bir anda boşaldı göz yaşlarım. Annem, ne oldu kızım, diye sorular soruyordu. Ben anladım ki Kabe’yi özlemiştim evet Kabe’yi özledim dedim anneme de…Gerçekten de daha dün oradaydık ama oradan ayrılmış olmam, Kabe’den ayrılmış olmam beni üzmüştü o yüzden ağlamıştım.
Medine ‘deki günlerimiz su gibi akıp geçmişti, Türkiye’ye gelmemize sayılı günler kalmıştı artık.
Son günlerimizdi…Yemekteydik ve ben annemlere bundan sonra başımı açmayacağımı ve artık kapalı olmaya karar verdiğimi söylemiştim, hepsi de bu sözlerime çok sevinmişlerdi.
Türkiye’ye dönüyorduk, içimizde hüzün,sevinç karışık duygularla dönüyorduk..Ben ise başımı açmamıştım. Umre’ye gitmem kapanmama vesile olmuştu, artık ben hayallerimdeki gibi bir genç kızdım!
Müslüman olarak yaşamak gerçekten çok güzeldi…
Edibe Serra EROL
Asfa Halil Necati
İlköğretim Okulu/8-C
Yorum Bırakın / Leave a Comment