Umman, Güneybatı Asya’da, Arap yarımadasınının güneydoğu kıyısında yer alır. Kuzeybatıda Birleşik Arap Emirlikleri, batıda Suudi Arabistan, güneybatıda ise Yemen ile sınır komşusudur. Güneyde ve doğuda Hint Okyanusu, kuzeydoğuda ise Basra Körfezi ile çevrilidir. Umman, Müslümanlığı 7. yüzyılda benimsemiştir.
Umman’ın nüfusu 3 milyon bile değildir ama nüfusun nerdeyse yarısını Hintli, Pakistanlı ve diğer yabancılar oluşturur. Avrupalı ve İranlılar da vardır. Arapçanın yanı sıra ikinci dil İngilizce de yaygın kullanılır. 1970’den beri Sultan Kabus tarafından yönetilen ülkede çoğu krallıkların aksine halk, Sultan Kabus’u çok sever, çünkü ülke onun zamanında çok yol kat etmiştir. Sultan’ın ülkesine gösterdiği özenin göstergelerinden biri, komşu Arap ülkelerindekinin aksine, şehirlerde gökdelenlere izin vermemesidir. Muskat’ta bütün evler bahçeli ve beyaz badanalıdır, bu da şehre orijinal bir hava katmaktadır.
Ummanlılar modernlik ve gelenekselliği çok iyi harmanlamışlar, ne fazla Batı düşkünü, ne de fazla tutucu bir millettir. Mesela genç kızlar genelde istedikleri bölümde eğitim alıp çalışabilir, hanımlar araba kullanabilir. Erkekler ise saygılı ve kibardır. Diğer Arapların aksine başlarına puşi değil, sarık sararlar. Günlük kullanımına artık az rastlanan sarıklı ve geleneksel kıyafetler giyerler. Ülkede her milletten yabancılar yaşadığı ve Avrupa’dan neredeyse 1 milyon turist geldiği için, yabancılar pek dikkat çekmez. Yerli olmayanlar istediği gibi giyinme özgürlüğüne sahiptir ama, halka açık mekanlarda, bilhassa turistleri uyaran, çok açık kıyafetler giyilmemesini rica eden uyarılar da bulunur.
Umman’ın başkenti Muskat, Hint Okyanusu ve Basra Körfezi’nin buluştuğu köşede, yani Arap Yarımadası’nın güney doğusunda bulunur. Şehrin nüfusu yaklaşık 2 milyon, yani ülke nüfusunun büyük çoğunluğu başkentte ve bu nüfusun yarısı da yabancılardır. Diğer petrol zengini ülkelerin aksine, Ummanlılar ülkede yabancılar da olmasına rağmen hizmet sektöründe kendileri de çalışır; mesela taksicilik işini sadece Ummanlılar yapabilir.
Muskat’ta çok geniş kumsallar bulunur. Yüzmek için çok müsait, sakin ve de sıcak bir suyu vardır ama çocukların dışında yerli halk denize pek girmez. Genelde aileler akşamları piknik yapmak için sahil kenarına inerler. Ayrıca ilgilenenler için, okyanusta dalış yapmak için pek çok kurs vardır.
Şehrin mutrah denen eski kısmında bizim Kapalıçarşı’yı andıran ama daha küçük bir souk (çarşı) bulunur. Gümüş el işçiliği çok yaygın olduğu için hediyelik gümüşleri ve yerel zenginlikleri görmek için birebir burası.
Muskat, çok temiz bir şehirdir. Dünyanın en temiz şehirlerinden biri seçilmiştir. Camileri temiz, ferah ve de hanımların da kullanımı için güzel bir biçimde tasarlanmıştır. Hanımlar kısmı genelde erkeklerin binasından bağımsızdır. Abdest vs. ihtiyacı için de hanımlar kısmının içinde yine özel, temiz ve ferah mekanlar bulunur.
Şehirdeki en büyük camii belki de dünyadaki en büyükler arasında da olabilir; Sultan Kabus’un annesinin adına 933.000 metrekarelik alanda yaptırdığı devasa (toplam inşaat alanı 416.000 metrekare) ama bir o kadar da zarif olan Sultan Kabus Ulu Camii’dir. 1122 ampulle aydınlanan kristal avizesi yerden elli metre yüksektedir. 4 Mayıs 2001 günü büyük törenlerle ibadete açılan bu camide aynı anda 6600 erkek, 750 kadın ayrı bölümlerde namaz kılabilirken 8000 kişilik bir de dış avlu bulunur. Caminin tabanını 21 ton ağırlığında, 1.700.000.000 düğümden oluşan yekpare halı kaplar. Halk genelde Cuma namazını bu camide kılar ve Cuma namazı canlı yayında televizyondan yayınlanır.
Merkeze yaklaşırken, denizle yol arasında önce bakanlıkları, sahil şeridinde de tüm ülkelerin büyükelçilikleri görülür. Her şey son derece düzenli ve özenlidir. Bir kentin kimliğini yitirmeden de modernleşebileceğinin göstergesi gibi duran evler dört ya da beş katlı, ama hep bembeyaz badanalıdır. Asırlardır dört bir yanındaki binden fazla kale, gözetleme kulesi ve hisarlarıyla ünlenen Umman’ın bu özelliği yeni yapıların üslubuna da aynen yansıtılmıştır. Yapıların vazgeçilmezi, yine Arap mimarisinin klasiği olan kemerli ve sahil boyu pervazları Ege adalarını hatırlatır biçimde maviye boyanmış pencereler ve cumbalı balkonlardan sarkan begonviller şehrin güzelliğine güzellik katar.
Umman’ın İslami yaşantısına gelince; mevcut tarihi belgelere göre Peygamberimiz Hz. Muhammed (sas) kendi has sahabelerinden bazılarını zamanın büyük padişah ve krallıklarına gönderip onları İslam’a davet ettiği zaman Umman’ın o dönemki padişahı Celendi Azodi’nin oğulları Cifer ve İyad’a da Amr bin As Sahmi (r.anh) vasıtasıyla bir davet mektubu gönderdi. Aynı kaynaklarda Umman yöresinde İslam’ı ilk kabul eden kişinin Mazen bin Gazube adında biri olduğunu gösteriyor. Bu şahıs Peygamberimizin (sas) huzuruna çıkarak, kelime-i şehadeti okuyup İslam dinini kabul eder ve Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’de (sas) onun ve Umman yöresi halkı hakkında hayır duada bulunur. Kısacası Umman yöresi İslam’ı ilk kabul eden yörelerdendir ve her zaman İslam’ın kalelerinden biri olmuştur.
Umman’ın resmi mezhebi her ne kadar Abaziye olsa da şu anda ülkede muhtelif mezheplere mensup olanlar kendi aralarında kardeşlik ve vatandaşlık ilişkileri içerisinde huzurlu bir hayat sürdürüyorlar. Muhtelif inanç mensupları arasında gözle görülür samimi bir ilişki cereyanda olup hoşgörü ve dostluk egemendir. Özellikle Abazilerin Şia mezhebi mensuplarına karşı yaklaşımı daha kardeşçe ve dostçadır ve Umman’ın şu anda İran’la yakın dostluk ilişkilerinin kaynağı da bir nebze bu meseleye dayanmaktadır. Hatta iki ülke halkı arasında yakın ve sıkı kültürel işbirliği ve karşılıklı git-geller ve ziyaretler mevcuttur.
Huriye Kahraman
21 Şubat 2011
Yorum Bırakın / Leave a Comment