Şu artık yadsıyamayacağımız bir gerçek ki; “Sanal Profillerimiz” sanal vitrinlere dönüşüyor ve özgürce kurgulamamıza imkân sunulan bu sanal vitrinde pervasızca yaşıyoruz artık. Vitrinin arkası ise görmek ve yüzleşmek istemediğimiz şeylerle dolu olabiliyor. Vitrinlerimiz her ne kadar sanalsa da yaşamımızın bir parçası olması ve sonuçları yönüyle de gerçekler.
Vitrinin arkasını biraz kurcalamaya ne dersiniz?
Sosyal medya paylaşımlarımızla;
- Farkında olarak veya olmayarak kendimizi ve yaşamımızın detaylarını ilgi odağı haline getiriyoruz.
- Hayatımıza dair ince detayları içeren paylaşımların göreceği ilgi ve teveccühün gerçek hayattaki sahici bir iletişimin yerini asla tutmayacağını gözden kaçırıyoruz.
- Sosyal medya paylaşımlarımızla kendimizi sanal olarak yeniden tanımlıyor ve yeni bir kişilik inşaa ediyoruz.
- Bu yeni kişiliğimiz zamanla dürüstlük anlayışımızı zedelemeye başlıyor. Gerçekte olmadığımız bir imaj oluşturabiliyoruz.
- Paylaşımlar ve beğenilerin ötesinde, gerçek hayatta uzun vadeli ve sağlıklı ilişkiler kurma becerimizi kaybediyoruz.
- Yaşadığımız sıkıntı ve sorunlarımızı, kendi iç âlemimizde olgunlaştırıp çözüme ulaşmak yerine sosyal ağlarda duygu durumumuzu îmâ veya ifşa eden vitrinlik paylaşımlara dönüştürüyoruz.
- Paylaşımlarımızla “göz önünde olmak ve gözlenmeyi” rahatsız edici olmaktan çıkarıp normalleştiriyoruz.
- Sosyal medyayı uzun süre kullandığımızda Narsist eğilimlere kapı aralıyoruz.
- Başkalarıyla paylaşmaya çabalarken yaşamın özel anlarını ıskalıyoruz.
- Yaşanılan ânın bereketini ve zevkini kaçırıyoruz.
- Sosyal medyanın aşırı kullanımıyla yakın çevremizle (aile, eş, çocuklar, arkadaşlar) ilişkilerimize zarar veriyoruz.
- Sosyal medyadaki sosyal mesaj içerikli paylaşımlar insanın duygu ve düşünce dünyasını direkt olarak etkilemektedir. Bu etki, doğru olmayan bilgiler üzerinden olduğunda istenmeyen sonuçlar doğurabilmektedir.
- Zamanımızın en verimli kısmını, faydalı ve üretken eylemlerle geçirilebilecekken sosyal medya ortamlarında harcıyor olabiliriz.
Sosyal Medya paylaşımlarımızla göndermeye ve oluşturmaya çalıştığımız imaj mesajları;
- Benimle ilgilenen ve beni seven arkadaşlarım ve dostlarım var.
- İmrenilecek iletişim ve ilişkiler kurabiliyorum.
- İyi ve kaliteli bir yaşantım var.
- İlgi odağıyım.
- Her şeye rağmen yıkılmadım ayaktayım.
- Her konuda fikrim ve bilgim var.
- Sorumluluk sahibi biriyim.
“İmaj her şeydir” anlayışının “inanan insan”ın profiline nasıl sinsice sızdığını ve çoğumuzun bu sızıntıyı besleyen profil özelliklerini endişe etmeden rahatça kullandığını kaygıyla gözlemekteyiz. Sosyal medyada tüketilen, hayatını paylaşıma açan bireyin bizzat kendisidir. Sınırsız ve ölçüsüz görsel paylaşımı, düşünce paylaşımı, duygu paylaşımıyla yavaş yavaş tüketildiğimizin kaçımız farkındayız acaba!?
Sosyal Medyaya yansıyan paylaşımlarımızın arkasında saklanan muhtemel sorunlarımız;
- Sosyal medyada sözlerin, davranışların ve duyguların sahte ve perdeli olması, gerçek hayatta kurulamayan sağlıklı ilişkilerin sanal ortamda kurulduğu izleniminin verilmeye çalışılması, önemli psikolojik sorunların varlığının göstergesi olabilir.
- Başka alanlardaki eksikliklerin, takdir edilme ve beğenilme duygusunun sanal ortamda giderilmeye çalışılmasının arkasında sorunlu aile ve arkadaş ilişkileri yatıyor olabilir.
- Sosyal Medyada ve dijital aletlerle gereğinden fazla vakit geçiriyorsanız ve bağlanamadığınızda kendinizi kötü veya eksik hissediyorsanız bağımlılık sorununuz var demektir.
- Sosyal Medya paylaşımlarının yaşam standartlarımızda önemli değişikliklere sebep olması gösteriş ve teşhir duygularımızın yoğunluğuna işaret ediyor olabilir.
- Gerçek hayatta bulamadığımız iyi hissetme duygusunu sanal ortamlarda buluyorsak ve bu duyguyu sürekli yaşamak istiyorsak gerçek hayatta iletişim ve sosyalleşme sorunlarımız olabilir.
- Birçok paylaşım, onay ve kabul görme, beğenilme ve değer verilme ihtiyacıyla yapılmaktadır. Bu ihtiyaçların gerisinde yatan sebepleri iyi analiz ettiğimizde ise karşımıza egomuzla ilgili sorunlar çıkmaktadır. Ego tatmini ve kompleksli kişilik yapısı gibi…
- Sosyal medya ortamlarında sürekli beğenilme ve ilgi görme isteği, kendini güçlü ve hatasız görme eğilimleri Narsist kişilik yapısına işaret eder.
Sonuç;
Sosyal medyada başkaları üzerinden kurgulanan bir “benlik” oluşturulmaktadır.
Kişi kendini övdüğünde karşılaşacağı olumsuz tepkileri bilir, bu sebeple övülme ihtiyacını başkaları üzerinden devşirmeye çalışır. Sosyal medya ortamları övgü ve beğeni devşirme için biçilmiş kaftandır adeta. Bu durum kişinin kemâl ve olgunlaşmasının önünde engeldir. İnsanın kendini olduğu gibi, tüm eksik ve hatalarıyla görmesi ve kabul etmesi, olgunlaşmanın, gelişimin ve değişimin önünü açar.
Yaşam döngüsü içerisinde biteviye “kendini arayan insan” çoğu zaman kendisiyle, nefsiyle yüzleşmek istemez. Sürekli olmak istediği kişinin sahte kimliğine bürünür. Çevresine de gerçekte olduğu kişiyi değil, olmak istediği kişiyi gösterir. Kendisine bu fırsatı veren araçlara meyleder. Geçmişte bu araçlar farklıydı şimdiyse sosyal medya ve teknolojik aletler bu imkânı vermekteler. Hatta daha da fazlası, kullanıcıya sundukları işlevlerini bu yönde planlamaktadırlar. Sahte bir mutluluk, iyilik ve olgunluk vehmettiren bu ortamların bilinçli kullanılmaması halinde kemâlât yolculuğumuz ciddi yaralar alacaktır.
Sözümüzü kendini hakkıyla ve hakikatiyle bilmek isteyenlere istikameti işaret eden Yunus Emre’nin mısralarıyla bitirelim.
İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir.
Sen kendini bilmezsen ya nice okumaktır.
Elif İlay Hüsmen, PDR
[bdp_ticker ticker_title=”Son Yazılar” theme_color=”#dd9933″ font_color=”#4c4f56″]
Yorum Bırakın / Leave a Comment