Adını daima Rabbimizin adıyla andığımız Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), ne hakkında masallar uydurulan bir efsane kahramanıdır, ne de anlaşılması veya  ulaşılması zor hayal mahsulü biridir. O bir beşer olarak bizlerden çok daha mütevazı bir hayat tarzını benimsemiş Allah`ın en sevgili kulu, habibi ve elçisidir (sallallahu aleyhi ve sellem).

O’nu (sallallahu aleyhi ve sellem) anlatmak ya da yeterince anlamış olmak gibi bir iddiamız yok. Yapmak istediğimiz, ağzımızı balla tatlandırmak, mekanlarımızı gül kokusuyla rayihalandırmak, gönlümüzü O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) sevgisiyle doldurmak, sevgisini, muhabbetini kazanmaya çalışmaktan ibarettir.

Peygamberler için yazılanlar hakkında Cemal Süreyya şöyle der; ”Bir toplumun peygamberler literatürüne sahip olması, peygamberin o toplumun muhayyilesinde ve yaşamındaki önemini gösterir. Buna ilaveten peygamber literatürü, bu toplumların peygamber bilincini ve peygamberi algılayışını yansıtmak bakımından da çok önemli bir değere sahiptir. Peygamberleri anlatan eserlerde amaç, O`nu yaşamın merkez karakteri, merkez noktası ve kişilik özellikleriyle de Müslümanlara örnek bir Müslüman olarak göstermektir.”

Dünya döndükçe O’nu (sallallahu aleyhi ve sellem) anlatan birileri olacak ve bu anlayış, daha önce yazılanların izinde, zenginleşerek devam edecektir.

O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) yolundan gitmek, sünnetine uymak İslam’ın ana esaslarından biri, O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetine bağlılık, Allah’a iman etmenin işaretidir. M. Akif’in bir mısrasında “Ne sinesinde Hüda var, ne hatırında Nebi,” demesi, O’nu (sallallahu aleyhi ve sellem) takip etmenin bir Müslüman için ne kadar önemli olduğunu vurgulaması açısından önemlidir. O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) muhabbeti gönüllerde yerini almadan gerçek bir Müslüman, O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) sevgisi bütün sevgilerin üstünde olmadan, gerçek mü’min olunamaz.

Peygambere iman, dinimizin olmazsa olmaz şartlarındandır. Peygambersiz bir İslam dini söz konusu değildir. O (sallallahu aleyhi ve sellem) sadece yaşadığımız aleme değil, bundan başka 18 bin aleme, bazı rivayetlere göre 360 bin aleme Peygamber olarak gönderilmiş  muazzam bir şahsiyettir. Değil mi ki kişi sevdiği ile beraber olacaktır, öyleyse bizi onun sevgisinden alıkoyan nedir? Bu dünyada O’ndan (sallallahu aleyhi ve sellem) ayrı olmanın derdi yetmez mi ki, bir de ahiret ayrılığı olsun? Aman Yarabbi!

Onun (sallallahu aleyhi ve sellem) sözleri, yaşayışı; hayatımızın her safhasında bize rehber olacak niteliktedir. O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) sünneti dertlerimize derman, hastalıklarımıza şifa, hem fert hem toplum olarak sıkıntı ve huzursuzluklarımıza çare bulabileceğimiz bir prensipler manzumesidir. “Sünnet ve akaid ilimleri, kıyısı olmayan iki deryadır” tanımlaması tam da bu yüzdendir.

Merhum M. Es’ad Coşan Hz. hadisleri hayatımızın her safhasında uygulamanın gereğini, bir sohbetinde; “Suyun içinde şekerin eridiği gibi, biz de Resulullah’ın sünnetinde eriyeceğiz.” sözleriyle ne güzel ifade etmiştir. O’nu (sallallahu aleyhi ve sellem) ve İslam’ı anlamak, sünnetini anlamaktan geçer. Hatta alimler Kur’anı Kerim’i anlamanın, O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetini  bilmeden mümkün olamayacağını söylemişlerdir.

O (sallallahu aleyhi ve sellem), risalet görevini en katı ve en cahil bir topluluk içinde tek başına yüklenmiş, cehalet ve sirk kokan bir topluluktan, Rabbine muti mükemmel bir ümmet ve medeniyet meydana getirmiştir.

Rabbimizin Peygamberimize (sallallahu aleyhi ve sellem) ve ümmetine verdiği ne kadar çok değer verdiğini, kendisine gönderdiği elçi melek vasıtasıyla da anlayabiliriz. İslami kaynaklara göre, Cebrail as; Adem (as)’ı 12 kere, Nuh (as)’ı 50 kere, Musa (as)’ı 400 kere, İsa (as)’ı 10 kere, Peygamber Efendimiz (as)’i ise en az 23 bin kere ziyaret etmiştir. Cebrail as vahiy getirdiğinde, mübarek yüzünde sıkıntısı hissedilir, boncuk boncuk terler döker, vücudunun manevi ağırlığı, on insan ağırlığına eş değer hale geldiği rivayet edilir.

Rabbimiz O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) aklını, gönlünü, huyunu, ahlakını olduğu kadar, bedenini da aşık olunacak kadar güzel yaratmış. Onun içindir ki alemlere rahmet, olarak gelmiş, yüzü suyu hürmetine kainat yaratılmış.

Resmi ve heykeli mahzurlu gören bir dinin mensupları, Sevgili Peygamberlerinin sevgisini zihinlerde yaşatacak muazzam bir yöntem bulmuştur; Hilye-i Şerif. O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) şemailini, vasıflarını, ahlakını anlatan kısa ve öz bir manzume yazmışlar ve her an görebilecekleri bir yerlere asarak, gelecek nesillere unutulmayacak bir eser bırakmışlardır. Diğer bir deyişle “Hilye-i Şerifler, Peygamber sevgisinin, sanata yansıyan halidir.”

Nahifi(1)”Tahkikan (inceleyerek, hakikatini araştırarak) bir kimse, Hilye-i Şerife yazsa, ona çok nazar etse, Allahü Teala o kimseyi hastalık ve sıkıntılardan ve ani ölümden muhafaza eder. Şayet onu bir yere sefer ettik de götürürse, o seferinde daima Hakk Celle ve Ala`nın muhafazasında ölür” demektedir.

Hz. Fatıma (r. anha) Peygamberimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) vefatından önce;
Ya Rasulallah! Senin yüzünü bundan sonra göremeyeceğim!” diye ağlamaya başlayınca, Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), Hz Ali`yi (ra) çağırıp;
“Ya Ali! Hilyemi yaz ki, vasıflarımı görmek beni görmek gibidir” buyurmuşlardır. Bundan dolayı hilye metinlerinde, Hz. Ali` den (ra) nakledildiği üzere, Peygamberimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) fiziki görünüşü ve sıfatları anlatılır.

Hilye-i Şerifler besmele ile başlar ve Efendimizi (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle anlatır;(2)

“Hz Ali Hz. Peygamber’i (sallallahu aleyhi ve sellem) vasfettiği zaman şöyle buyurdu; Hz. Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve sellem) boyu, ne çok kısa, ne çok uzundu, orta boyluydu. Ne kıvırcık kısa, ne de uzun saçlıydı. Saçı kıvırcıkla, düz arasında idi. Değirmi yüzlü, duru beyaz tenli, iri ve siyah gözlü, uzun kirpikliydi. İri kemikli ve geniş omuzluydu. Göğüs ve ortadan karnına kadar kilsizdi. İki avucu ve tabanları dolgundu.Yürüdüğü zaman, sanki yokuş aşağı iner gibi rahatlıkla ilerlerdi. Sağına ve soluna baktığında, bütün vücudu ile dönerdi. İki omuzu arasında, Nubuvvet mührü vardı. Bu onun sonuncu peygamber oluşunun nişanesi idi.

O (sallallahu aleyhi ve sellem) insanların en cömert gönüllüsü, en doğru sözlüsü, en yumuşak huylusu ve en arkadaş canlısı idi. Kendilerini ansızın görenler, O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) heybeti karşısında sarsıntı geçirirler, fakat üstün vasıflarını bilerek sohbetinde bulunanlar ise, O’nu (sallallahu aleyhi ve sellem) herşeyden çok severlerdi. O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) üstünlüklerini, ve güzelliklerini tanımaya çalışan kimse, ”ben gerek ondan önce ve gerekse O’ndan (sallallahu aleyhi ve sellem) sonra, Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) gibi birisini görmedim” demek sureti ile, O’nu (sallallahu aleyhi ve sellem) tanımak hususundaki aczini ve yetersizliğini itiraf ederlerdi. Allah`ın salat ve selamı O’nun üzerinde olsun.”

Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bir beşerdi; Yer, içer, konuşur, evlenir, uyur, üzülür ve sevinirdi. Fakat bütün bu işleri en güzel şekilde yapmış ve şahsında mükemmelleştirmişti.

Resulullah Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetini ümmetine emanet etmiş, hikmet incisini biz ümmetinin boynuna geçirmiştir. Emanetlerin hakkını verebilmek için onun sünnetine sıkı sıkıya sarılmaya, belki de her zamankinden daha muhtacız.

Mevlid kandilleri bu sorumluluklarımızı hatırlamamız açısından paha biçilmez bir fırsat, şefaatine ermek için kaçırılmaması gereken vesileler olarak görülmelidir.
Rabbim sefaatlerine erdirsin.
Mevlid Kandiliniz mübarek olsun.

Rabia YENER

Dipnotlar;

(1)Nahifi, divan edebiyatı şairlerindendir.
(2)İlk hilyenin M. 1697 tarihinde yazıldığı, ilk hilye hattati Hafız Osman olduğu kabul edilir. Bazı rivayetlerde ise, Ahmed Karahisari olduğu söylenir.