Resulullah (sav) Efendimizin doğumunu, zaman ve mekân sınırları içerisinde, vuku bulan olaylarla birlikte anlatan, bu vesile ile methini de içeren, uyum içinde söylenen sözlerden oluşan beyitlerle, sevginin terennüm edilmesidir ‘mevlid’.
Tarihsel sürece bakarsak 972 yıllarında nüksetmeye başladığını görürüz. -Asrı saadetten hayli sonra- özlem arttıkça, hasret gidermenin çaresi, O’nun (sas) çağına erememiş olmanın serzenişi, sitemi olarak ortaya çıktığını tahmin edebiliriz.
Bizim kültürümüzde en dikkati çeken eser; arifane ve kamil bir kimse olduğu bilinen Süleyman Çelebi’nin (1351-1422) yüreğini akıttığı Mevlid-i Şerif’tir. Asıl adı Vesiletün-Necat olan eser, Türk edebiyatına mal olmuştur. Tasavvufi remizlerin başarıyla kullanıldığı, İslam tasavvufunun dini hükümlerle örtüşen yönlerinin yerli yerince işlendiği, ayet ve hadislere dayanarak ve deyinerek yazılmış bir şiirler manzumesidir.
Beyitler Peygamberimizin doğduğu anın saygınlığını anlattığı gibi; Allah’ın birliğini, emsalsiz ve üstün vasıflarını, alemin yaratılma sebebinin beyanını, doğum sırasında yaşanan fevkaladelikleri, Hz. Peygamberin methini, mucizelerini, miraç hadisesini, hicretini, Hz. Muhammed’in vasıflarını da anlatmaktadır. Ayrıca vefat anı, nükte ve nasihatler son olarak da hatime gibi bölümlerden oluşan lirik bir eserdir.
İfadeler halka yönelik, konular da çok sadedir. Fikir duygu ve bilgiler çok sanatkârane, dini kavramların anlatımında bazen girift, lakin anlamın derinine girildiğinde, gönülleri fethedecek samimiyette ve özelliktedir.
Toplum olarak öteden beri bu şahane metinleri o kadar içselleştirmişizdir ki; uygulanış biçimi de eserin güzelliğine gölge düşürmeyecek niteliktedir. Efendimizin dünyaya gelmesine sevinmenin tezahürü olarak ve doğduğu anın saygınlığına yaraşır şekilde tertiplenen merasimlerde; bestelenmiş halde ve nesir olarak meşk edilirdi. Zaman zaman resmi bayram havasında, kendi tertibi içerisinde, adabı erkânı kendisine has olmak üzere sarayda ve konaklarda kutlanılan özel günlerde en güzel şekilde seslendirmek koşulu ile bu konuda usta olan seçkin bir ekip tarafından icra edilirdi.
Kutlama esnasında her ayrıntı, insanların peygamber’in devrinde yaşamamış olmalarını, (O’nu görememiş olmalarını) teselli edercesine; titizlikle düzenlenirdi. Oradan ayrılan herkes, gül kokulu hatıralar edinmiş olurdu. En hürmet gereken beyitlerde ayağa kalkılırdı. En anlamlı bölümlerde dinleyenlere gül suları serpilirdi. Dağılmadan herkes birbirleriyle hediyeleşirdi. Gecenin karşılamasından sofrasına, giyiniş biçiminden, oturulup kalkılmasına, hediyeleşilmesinden uğurlanılmasına kadar her detay güzellikleri barındırırdı. (Medeniyetimizin ipuçlarını verircesine)
Bizler de hala doğum, ölüm, sünnet, asker gönderme, evlenme ve kandil gibi merasimlerde okunması geleneğini sürdürmekteyiz. Gül kokusunu onca mesafeye rağmen alabilmek için. Belki de Mevlana’nın tembihini tutabilmek için… Belki de cariyesini Efendimizin doğduğu müjdesiyle azad ettiği gerekçesiyle, Ebu Lehebin azabının, sadece o gece hafiflediğini bildiğimiz için…
Mevlid okunan yerden belalar gider.
Hz. Mevlana
Peygamberi hatırlamak anmak ibadettir.
Deylemi
Bazı şiirler var ki apaçık hikmettir.
Buhari
Şiir öyle güzel bir sözdür ki güzeli daha güzel, çirkini daha çirkindir.
Buhari
Not: Peygamberimiz de Rebiülevvel ayının 12. gecesi ashabına ziyafet verirmiş. Sofrada doğumu sırasında yaşanılanları ve çocukluk hatıralarını anlatırmış. Hz Ebu Bekir de halifeliği boyunca; bu gece ziyafetler vererek Peygamberimizin çocukluğunu ve doğumu sırasında meydana gelen hadiseleri konuşurmuş. Ve Hristiyan alemi doğum gününe önem vermeyi Müslümanlardan öğrenmişlerdir.
Betül Şatır
Yorum Bırakın / Leave a Comment