Her yıl aynı mevsimde, ibadet ve dua mevsiminde, Dünya’nın o mübarek mekanına bir seyahat olur ki; kimi bedeniyle gider, kimi belki sadece gönlüyle, kimi de her ikisiyle… Dile kolay, milyonlarla ifade edilen insan toplulukları tek yürektir orada, burada, dünyanın her yerinde. Akıl ve fikir artık başka bir şey düşünemez olur. Giden orada ağlar, göz yaşı döker; gidemeyen kaldığı yerde hüzünlü, boynu eğik, yakarır Rabbine…
Her yıl gidenlerin ardından boynu bükük, selam ve dualarınızı gönderirken bir gün sizin de onların arasında olabileceğiniz ihtimalini düşünmek bile sizi heyecandan titretir, aklınızı başınızdan alır. Sonra sıra, hiç ummadığınız, belki de ümidi kestiğiniz bir anda size de gelir…
Heyecanınızı tarif etmeye kelimeler yetmez, gözyaşlarınız yetişir imdadınıza. Şükredersiniz, sevinçten ne yapacağınızı bilemezsiniz, sonra gün gelir uçar gidersiniz, kuşların kanatlarında, o Peygamber (aleyhissalatu vesselem) memleketine.
Artık bir rüyadasınızdır. Arada mel’un şeytanın dürtmeleri de olmasa, meleklerle selamlaşacağınızı sanırsınız. Etrafınızdakilerin samimiyeti, heyecanı, sizinki bitecek gibi olduğunda adeta şarj eder deponuzu. Güzellikleri görmeye, olumsuzluklara kör olmaya ayarlarsınız gözünüzün ayarını, duymazsınız abes kelam. Dilinizde Lebbeyk, gönlünüzde teslimiyet, varmak için can atarsınız huzura… “Sen buyurdun, ben de çağrına uydum Rabbim!” derken, Rabbinize şimdiye kadar böyle yakın hissetmediğiniz için bir yandan üzülürsünüz, bir yandan da utançla karışık sevinirsiniz, nihayetinde tadabildiğiniz için bu duyguyu. Aslında günde beş vakit size zaten sunulan o imkanın kıymetini şimdi daha iyi anlarsınız. İşte şimdi imkanların en büyüğü önünüzdedir. Onu tepmek, malayaniye, kerih olana göz kaydırmak, kulak vermek, adım atmak olur mu? Allah muhafaza…
Heyecanınız son raddedeyken görürsünüz Kabe’yi. Size telkin edilen dualar dilinizdedir. Zaman nedir, siz kimsiniz, artık önemi yoktur. Siz sadece oradaki yüzbinlerce vücuddan birisinizdir artık. Mekan Kabe’dir. Zaman tavaf zamanıdır…
Dönmelisiniz artık, O’nun etrafında, pervane misali. Zaten o sizi çekecektir, ayrılamazsınız O’ndan. Bedeninizin daha güçlü olmasını dilersiniz sadece, daha çok dönebilmek için. Uyanık kalmak için zorlarsınız kendinizi. Başınızı yastığa koymanızın tek sebebi , yeniden güç kazanabilmektir. Ah şu beden biraz daha güçlü olsaydı keşke diye hayıflanırsınız. Kabe’den ayrı geçen her nefes boştur orda. Kıymeti yoktur. Mescid-i Haram odaklıdır hayat. Namazdır, tavaftır yüzbinleri bir araya getiren…
Yanınızda, yörenizde hep sizin gibi bir sürü vücud vardır, bu topluluğa dahil olmaktan mesrursunuzdur. Gözünüz tanıdık aramaz, herkes kardeşinizdir. Bilhassa, aşinadan uzak, alışılmadığa yakın olmak istersiniz. Dilini bilmem diye endişe etmezsiniz yanınızdakinin, muhabbet diliyle konuşursunuz, kırk yıllık dostlardan daha iyi anlaşırsınız.
Burada kimler yaşadı, neler yaşandı diye düşünceye dalarsınız zaman zaman. Nice Peygamberler (aleyhisselatu vesselem), nice Peygamber aşıkları… Kitaplarda okuduğunuz o inanılmaz olaylar hep burada olmuştur, inanamazsınız hala nerede olduğunuza. İşte o zaman, tek bir şey yapmanız yeter, nerede olduğunuzu bir daha hatırlamanız için; kafanızı kaldırıp Kabe’ye gülümsersiniz, yaşlı gözlerle. O da size gülümsüyorsa, oradasınızdır işte… “O’nun için dökülen bir damla kan da ben olsaydım” derseniz…
Şimdiye kadar bunun için yaşamış olmalıydınız diye düşünürsünüz ara ara. Buraya gelirken afva talib olduğunuz doğrudur ama, gönlünüz hazır olmalıydı bu maneviyata dersiniz. Belki de ömürde bir defa nasip olacak bu ibadetten, had safhada istifade edebilmeli diye çabalamak istersiniz. Tavafda Efendimiz SAS’in, Say’de Hacer Validemizin, şeytan taşlamada İbrahim Aleyhisselamın izini, gayretini, telaşını arar durursunuz…
Ardınızda mahzun kalan, sizin yerinizde olabilmek için nelerini feda edebilecek olan sevdikleriniz gelir aklınıza zaman zaman, belki her zaman. Sırf onların duaları için bile gelmiş olsanız, değer buna derseniz. Sonra Rabbinizin vaadini, mükafatını hatırlar, ümitlenirsiniz…
Gün gelecek bedeniniz bu mekandan ayrılacaktır, bu aklınıza gelince hüzünlenirsiniz. Gönlüm hep burada olsa bari diye dualarınızı ard arda sıralarsınız.
Ve o gün geliverir, hem de çok çabuk… Yine uçarsınız, bu sefer uçak denen vasıtayla. Özlediğiniz evinize, yavrularınıza, sevdiklerinize kavuşursunuz… Gönlünüz size bile sormadan kalmıştır orada…
Haccınız mebrur, say’iniz meşkur, ibadetleriniz kabul olsun… Amin!
Nurgül ÇELİK
Ocak 2010
Yorum Bırakın / Leave a Comment