Doğulu milletlerin din, dil, kültür, tarih ve edebiyatını inceleyen batılı bilim adamlarına “müsteşrik” denir.
Bunlar ayrıca “oryantalist”, “doğu bilimci” ya da “şarkiyatçı” adlarıyla da anılmışlardır. Bu yazımızda İslami ilimler üzerinde araştırma yapan müsteşrikler üzerinde duracağız. Bu tarz araştırmaların başlangıcı 16. yüzyıla ulaştırılırsa da kesin başlama tarihi bilinmemektedir.
Haçlı seferleriyle doğuyu tanıyan Hristiyanlar, Müslümanların refahından, gelişmişliğinden ve savaşlardaki başarılarından etkilendiler. Bilhassa Endülüs İslam medreselerinde eğitim gören Avrupalı gençlerin bu çalışmaların başlamasında büyük etkisi olmuştur. Bazı batılı papazların o devrin ilim merkezi olan Endülüs’te tahsil gördüğü, ülkelerine döndüklerinde Kur’an-ı Kerim`i ve diğer Arapça eserleri kendi dillerine çevirip neşrettikleri bilinmektedir. Bu papazlar, felsefe, tıp ve matematik başta olmak üzere, bütün ilimlerde Müslüman alimlerin öğrencisi olmuşlardır. Bunlardan en ünlüsü Roma kilisesine papaz seçilen Fransız rahip Jerbert`tir.
Daha sonra Avrupa`da Arapça eğitim veren okullar açıldı. Avrupa kütüphanelerinde 250 bine yakın Arapça eser toplandı. Birçok İslam eseri Latinceye çevrilerek 6 yüzyıl kadar üniversitelerde ders kitabı olarak okutuldu. Özellikle el-Buruni ve İbni Sina gibi alimlerin eserleri bunlar arasında en meşhurlarıdır. Faydalanılan bu eserler Avrupa’da rönesans ve reformu hazırladı.
Müsteşriklerin Doğu’ya İlgisi
Batılı bilim adamlarını doğuyu incelemeye yönelten nedenler dini olması yanında siyasi ve ekonomiktir. Oryantalizmin temelini Hristiyan rahip ve misyonerler atmıştı. 17. yüzyılda dini çıkarlarla ticari çıkarlar çakışmaya başladı. Sömürgeci devletler Müslüman ülkelerde şirketler kurmaya başladılar. Bu dönemde Hindistan`ın büyük bölümü Moğul, Ortadoğu ise Osmanlı idaresindeydi. Ticari ilişkiler kısa zamanda siyasi boyut kazandı. Bu bölgelerdeki yer üstü ve yer altı kaynakların talanı için siyasi kontrol gerekiyordu. Asıl amaç, edinilen bilgilerin ışığında doğuya siyasi olarak baş eğdirip yeni bir kimlik ve tanım kazandırarak Avrupa’ya bağlı hale getirmekti.
İlk Müsteşrikler
Özellikle 19. yüzyılın ilk yarısıyla 20. yüzyılın ilk yılları arasındaki dönemde misyonerlik faaliyetleri zirveye ulaştı. İngiliz, Belçikalı, Fransız, İspanyol, Hollandalı ve Amerikalı müsteşrikler birçok yayınlar yaptılar. Maksat İslam dini hakkında şüpheler uyandırmaktı. Bunlardan D. Macdonald; “Müslüman toplumlar Avrupa medeniyetiyle karşılaşırsa İslam inancının çöküntüye uğrayacağını” düşünüyor, Müslümanların Hristiyan okulları ve rahipleri tarafından kurtarılması gerektiğine inanıyordu. Bu faaliyetlerin etkili olması için İslam’a direk saldırmak yerine yeni fikirlerle bu dinin temelini aşındırmanın doğru yöntem olduğu fikrini taşıyordu. İslam’ın Musevilik’ten kaynaklandığını, gerçek öğrenilince İslam’dan vazgeçileceğini düşünenler ya da İslam medeniyetinin Roma medeniyetinden çalma olduğunu iddia edenler vardı.
Müsteşriklerin Amaçları
Bu ve benzeri düşünceler ışığında Arapçayı, Türkçeyi ve bütün İslami ilimleri öğrendiler. Müsteşriklerin gerçek amacı İslam’ı anlamak değil gözden düşürmekti. Hz. Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve sellem) peygamberliğini ve Kur`an`ın vahiy olduğu gerçeğini reddetmekti. Hadisler hakkındaki genel kanaatleri de; bunların Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) ile ilgisi olmadığı, hicri ikinci ve üçüncü asırda ortaya çıkan yeni meselelere çözüm getirmek için hukukçular tarafından uydurulduğu şeklindedir. Bu iddiaların tamamen safsata olduğu ilk dönem hadis tedvin ve tasnifiyle ilgili yapılan çalışmalarla ispatlanmıştır. Müsteşrikler hadis âlimleri tarafından son derece zayıf kabul edilen rivayetleri kendi görüşlerini desteklemek için kullanmışlardır.
Hadis-i Şerifleri Yıpratma Çalışmaları
Hadislerin büyük bölümünün uydurma olduğunu ilk defa ortaya atan Avusturyalı müsteşrik Aloys Sprenger`dır (ö.1893) . Juynboll, Dozy, Weil ve William Muir gibi müsteşrikler Sahih-i Buhari`deki hadislerin en az yarısının uydurma olduğunu iddia ederler. Hadisler hakkındaki en geniş araştırmayı yapan Goldziher’dır (ö.1921). Macar Yahudi’sidir. Dindar bir Yahudi olarak yetiştirilmiştir. Ezher’den mezun ilk gayrimüslimdir. Kitapları Batı`da hadis çalışması yapanların halen en önemli kaynağıdır. Bununla birlikte çalışmalarında yaptığı hatalar Müslüman araştırmacılar tarafından kanıtlanmıştır. Verdiği örneklerde isim benzerlikleri dolayısıyla, sahabi ve tabiinden bazı rivayetçileri birbirine karıştırmıştır. Ayrıca doğum tarihi ve yer isimleri, olayların geçtiği zaman ve mekanlarla ilgili çelişkili bilgiler vermistir. İsnad zincirinde en güvenilir (sika) kabul edilen ravilerin güvenilirliklerini uydurma bir takım ithamlarla gözden düşürmeye çalışmıştır. Goldziher ve diğer müsteşriklerinin amacı Müslümanların zihninde hadisler ve İslami bilgiler hakkında şüphe uyandırmaktır.
Müsteşriklerin, İslam tarihi ve siyer alanlarında da yaptığı çalışmalar vardır. Leone Caetani (ö.1935) isimli İtalyan araştırmacı da İslam tarihi üzerine bir eser yazmıştır. Bu eser de birçok tahrif ve karalamalar, küçük düşürme çabalarıyla doludur. Ne yazık ki bu tür eserler Abdullah Cevdet (ö.1932), Hüseyin Cahid (ö.1957) gibi kişiler tarafından 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başlarında Türkçeye çevrilmiş ve bunlar çok değerli eserler muamelesi görmüştür. Birçok Türk tarih ve İslami ilimler araştırmacısı bu eserlerin etkisinde kalmış ve bunları tarafsızca! yazılmış eserler olarak değerlendirmiştir.
Müsteşriklerin görüşlerini her tarafa yaymak için denemedikleri yol kalmamıştır. Kitap yazmanın yanında çeşitli dergiler çıkararak daha geniş kitlelere ulaştılar. Yaptıkları kasıtlı tahriflerle Müslümanların kafasını karıştırmaya çalıştılar. Hayır hizmeti gibi görünen çeşitli faaliyetlerle Müslümanların gönlünde yer kazanmak istediler (misyonerlik faaliyetleri). Üniversitelerde konferanslar verdiler, yerli basında makaleler yayınladılar.
Sonuç olarak;
Dünden bugüne müsteşrikler İslam akaidini (ehli sünnet yolunu) kökünden bozmak, Müslüman milletlerde fikri şaşkınlık, ruhi boşluk ve bocalama meydana getirmek isteğindedirler. Bu sebeple ehli sünnet karşıtı düşünceleri ve kendileri gibi düşünen din adamlarını destekleyip toplumda itibar kazandırma gayretindedirler. Gaye açık; İslam’ın nurunu söndürmeye çalışmak!
Bugün, dinimizi doğru kaynaklardan öğrenmeye ve genç kuşaklara aktarmaya her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. ÖĞRENMEK VE ÖĞRETMEK SORUMLULUĞUMUZDUR.
Ebu Hureyre radiyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Dünya ve onun içinde olan şeyler değersizdir. Sadece Allah’ı zikretmek ve O’na yaklaştıran şeylerle, ilim öğreten alim ve öğrenmek isteyen öğrenci bundan müstesnadır.”
Asuman Özdener
Yorum Bırakın / Leave a Comment