Farklı mekan ve kültürleri gezip görüp tanımayı seven biri olarak bir arkadaşımla kış tatilinde yeni bir yer görmeye niyetlendik. “Bütçemize uygun, yaşadığımız şehir olan Boston’dan ulaşımı kolay ve aynı zamanda daha önce hiç edinmediğimiz tecrübeler edinebileceğimiz nereye gidebiliriz?” diye düşünürken kendimizi Meksika’ya bilet alırken bulduk. Ülkedeki suç oranının yüksek oluşunun verdiği tedirginliğe rağmen tedbirli olmak kaydıyla gitmeye karar verdik. Daha önceki seyahatlerimizde edindiğimiz tecrübelerden yararlanarak yola çıkmadan her günümüzün planını yaptık.
Vize işlemleri ve seyahat masrafları:
Amerikan vatandaşları, Yeşil Kart (Green Card) sahipleri ve J1 Amerika vizesine sahip turistlere Meksika’ya girişte 30 gün geçerli turist vizesi veriliyor. Turist vizesi için, seyahat sırasında kalınacak otel ve dönüş bileti rezervasyonlarının gösterilmesi yeterli oluyor. Verilen vize dokümanının seyahatin sonuna kadar saklanması önemli bir nokta; çünkü ülkeden çıkış yapabilmek için bu belgeyi gümrükteki görevlilere teslim etmek gerekiyor.
Bilet fiyatları aynı mesafedeki Amerika içi uçuşlara kıyasla genelde daha ucuz oluyor. Aynı şekilde otel masrafları ve ülke içindeki seyahat ücretleri de daha uyguna geliyor. Fikir vermesi açısından 2019 Kasım ayında 5 gecelik Boston – Mexico City seyahatimizde, biletlerimiz de dahil kişi başı en fazla $1500 harcadığımızı belirtebilirim.
Otele varış ve şehir içinde seyahat:
Gümrükten geçtikten sonra ilk düşünülmesi gereken konu Meksika Pezosu almak; çünkü işletmelerin çoğu nakit ödeme ile hizmet veriyor. Havaalanında içeride ve dışarıda olmak üzere birçok döviz bürosu var. Binadan çıkmadan hemen önce karşılaşılan döviz bürolarına kıyasla binadan çıktıktan sonra karşılaşılan dövizciler daha iyi fiyat veriyor. Yolculuğa çıkmadan önce harçlık niyetine bir miktar pezo alınırsa, günlük kurları karşılaştırarak en iyi fiyatı veren bir döviz bürosu bulana kadar kredi kartı kabul eden yerlerden alışveriş yaparak idare edilebilir.
Bankaya, ülke dışında kredi kartı kullanımına ek işlem ücreti talep edip etmediğini sormak da sürpriz bir masrafla karşılaşmayı önleyecektir. Kalınacak otelin havaalanından servisi yoksa taksiler de güvenle kullanılabilir. Hangi taşıma vasıtasının kullanılacağına karar vermeden önce bir iki firmadan fiyat alıp karşılaştırma yapmak iyi olur.
Tedbiren akşamları geç vakitlerde dışarıda bulunmamak akıllıca olsa da, tecrübemize göre gün içinde şehir merkezinde ve diğer turistik bölgelerde bir güvenlik problemi yaşanmıyor. Uber hizmeti mevcut. İspanyolca bilmeyenlerin en kötü ihtimalle Google Çeviri’nin sesli özelliğini kullanarak yerel halk ile anlaşması son derece kolay. Toplu taşımada “city pass” almak dil bilmeyenler için biraz zahmetli fakat, Google Maps’in yönlendirmesi ile yol güzergahını görüp daha sonra “Hangi toplu taşımayla daha uygun fiyata ulaşım sağlanır?” konusunda karar vermek mümkün.
Bir kültür olarak Meksika:
Meksikalılar sosyal bağları kuvvetli, güler yüzlü ve sıcak kanlı insanlar. Çoğu ülkesini seviyor, Meksikalı olmaktan mutluluk duyuyor. Tarihini biliyor, ve dinlemek isteyen ziyaretçiler varsa daha bir heves ve içtenlikle anlatıyor, samimiyetle güzel ayrıntılar aktarıyorlar.
Mexico City 22 milyon nüfusu ile dünyanın en kalabalık şehirlerinden biri. Yoğun nüfus had safhadaki yoksullukla birleşince malesef ki ortaya temiz olmayan, bakımsız bir şehir çıkıyor.
Biz ilk iki gün, Mexico City ve civarındaki tarihi yerleri ziyaret etmek ve şehre alışmak için “Get Your Guide Traveler”dan ayarladığımız yerli turlar ile gezmeyi tercih ettik. Bu şirket güvenilir üçüncü taraf olarak, yerel tur sahiplerini turistlerle buluşturuyor. Uygun fiyatlara otelin önünden alıp akşam yine otele bırakıyor. Bu turlar sayesinde, bölge hakkında yerel hikayeler dahil muazzam bilgi ediniyor ve başka turistlerle tanışma imkanı buluyorsunuz.
Tarihi ve kültürel mekanlardan notlar:
İlk günkü gezimizde Azteklerin kaktüs ile etkileşimlerini dinlemek dikkat çekiciydi. Kaktüslerin üzerine yazı yazacak şekilde tabaka tabaka soyduklarında ortaya çıkan dayanıklı malzemeyi kağıt olarak kullanmışlar. Suyundan içecek, meyvesinden yiyecek yapmışlar. Kaktüsü kenarlarından keserek iğne şeklindeki sivri dikenleri çıkarmış ve günlük yaşamda iğne olarak kullanıp değerlendirmişler. Arkasından gelen lifli kısmı, çiçeklerinden elde ettikleri renklerle boyamış ve elbiseler yapmışlar. Kaktüs deyip geçmemişler ve ellerindeki tüm imkanları kullanmışlar.
Gezimizin diğer çarpıcı yanı Teotihuacan tapınaklarının tarihini öğrenmek oldu. Aztekler bu tapınak bölgesine ilk vardıklarında Teotihuacan uygarlığı çoktan yok olmuş. Tapınakların mimarisinin karmaşıklığına, mühendisliğinin ileriliğine şaşırıp kalan Aztekler, “Bu Tanrı’dan başkasının işi olamaz.” diyerek bölgeye bu manaya gelen Teotihuacan ismini vermişler. Anlatılanları dinledikçe, bir zamanlar Babil’in asma bahçeleri gibi verimli topraklarda sefa süren insanların kıtlıktan öldükleri çölde yürüyor gibi oluyorsunuz. O zevk, sefa ve bolluktan geriye şimdi kupkuru topraktan başkası kalmamış.Tarihin sayfalarında o kadar kaybolmuşlar ki, o insanların hangi millet olduğu hala bilinmiyor.
Bu gezilere ek olarak Mexico City içerisinde postane binası, arkeoloji ve mural (duvar sanatı) müzeleri başta olmak üzere ziyaret edilecek birçok tarihi mekan, el yapımı Meksika şapkalarından, şile bezi elbiselere kadar yerel ürünler satın alabileceğiniz halk pazarları, envaiçeşit meyve, sebze ve balık ürünlerinin satıldığı marketler var.
İki günün ardından, Mexico City’nin kurak ve çorak topraklarının tersine, yemyeşil dağların üzerine kurulmuş bembeyaz bir şehir olan, gümüş işlemeciliği ile ünlü Taxco’yu da ziyaret etme imkanımız oldu. Gümüş madenciliğinde madenler kuruyana kadar İspanyol tüccarlar tarafından halkın sömürülüş hikayesine şahit olduk. Aynı tüccarlar elde edecekleri daha fazla zenginlik kalmayınca şehri terk etmişler. Yerel halka da süreç içinde öğrendikleri gümüş işlemeciliği zanaat olarak kalmış.
Bu şehirde de arzuya göre arnavut kaldırımlı, tek arabanın geçebileceği genişlikte, sarmaşık ve envai çeşit çiçeklerle donanmış sokaklarda dolaşıp, evlerin mimarisindeki avlu, teras ve balkonlardaki renkliliğin tadını çıkararak ufak bir şehir turu yapıp, yerel dükkanlardan alışveriş yapılabilir.
Son olarak Mexico City ve Taxco arasında, yolumuzun üzerinde ki Güney Amerika’nın en büyük mağarası Cacahuamilpa Mağarası’nı da ziyaret ettik. Bu mağaradaki 1.5 km’lik yürüyüşümüzde doğa harikası bu mekanı hayranlıkla gezdik.
Beklentilerimizin ötesinde bir zenginlikle karşılaştığımız gezimizden son derece memnun kaldık. Ayrılırken göremediğimiz diğer şehirleri ziyaret etmek üzere tekrar gelmeye karar verdik. Bizim gibi Meksika’ya gitmeyi aklından geçiren fakat bir şekilde tereddütte kalan herkese de tavsiye ederim.
Esra Yalçın
Zilhicce 1442 / Temmuz 2021
Yorum Bırakın / Leave a Comment