Çok güzel bir zaman diliminde, Ramazan ayındayız; bayram sabahına uyandığımızda Rabbimizin merhametini ve affediciliğini derinden hissedeceğiz.

Bileceğiz ve duyacağız ki bizi affetmiş. Ilık esen memleket rüzgârları söyleyecek bize. Baba ocağının kendine has kokusu hatırlatacak bayrama kavuştuğumuzu. Annemizin sarmaları komşumuzun tatlıları bizi bayramın ruhu ile sıcaklığı ile kuşatıcılığı ile sarmalayacak. Alllah’ın izniyle.

Sezai Karakoç‘un da dediği gibi:

“Oruç, eşyayı ve evreni de bize yaklaştırmış değil midir? Oruç ayında gündüz daha gündüz, gece daha gece değil midir? Güneş daha güneş, su daha su, toprak daha toprak, ay daha ay, yıldız daha yıldız, zaman daha zaman, mekân daha mekân, vücut daha vücut değil midir? Ve nihayet ruh, daha ruh değil midir?” … “Ey oruç, diriltici rüzgâr, İslâm baharı”

Evet, tuttuğumuz oruçlar bizi derinleştirmeli. Daha güzel insanlar olma yolunda mukavim olmamızı sağlamalı. Bizi iyilikle aynı kapta mayalamalı… Şairin yine dediği gibi “Kendi kendinden uzaklaşan insanın kendine dönüşüdür oruç ayı”

Ramazan ayının, biz Müslümanların kimlik hamurumuza bir güneş ışığı gibi sızmış olmasını bekliyoruz bütün Müslüman coğrafyası olarak. İçinde bulunduğumuz manevi iklim içerisinde zikirlerden, okunan Kuran’lardan, itikâf ibadeti için bir biri ile yarışan gençlerin gayretlerinden, indirilmiş hatimlerden, edilen dualardan, dile getirilen güzel temennilerden karşılıklı nasiplenmeyi umuyoruz.

İnsan anlam arayan bir varlık. Hayatın yaşamanın öte âlemlerin maksadını aramak kavramak, zaman zaman bu anlamı uzaktan ve yakından hissetmekle iç dünyasını zenginleştirir, güzelleştirir. Hayatına anlam katmayı yaşama kıymetli bir değer atfetmeyi vazife bilen insan toplumu güzelleştirme çabasına emek verir. Yaşamı boyunca ahlaki ve manevi değerleri ön planda tutan, kadim ve kutsal olanla bağını sıkı sıkıya koruyan bir gayretin içerisindedir.

Maksadın hakikat olduğu bir hayata sahip olmak için pek çok seçeneğimiz var; iyi huyluluk geçim ehli olmak, vicdan merkezli akletmek, üretken olmak, diğerkâm olmak, hizmet etmek, sevdiklerimizin mutluluğu yanı sıra insanlığın huzuruna çalışmak, yardımsever olmak… Kısacası insan olmanın özüne ve onuruna duyulan saygıyı  önemser bir tutum sergilemek.

İnsanın yaşadığı dünyayı sevmesi ahiretinin güzelliğine vesile bilmesi, insan olma gerçeğini kavraması ve insanı mükerrem bir varlık bilmesi ile sıkı sıkıya irtibatlıdır. Topluma emek vermek; anlamı, selameti, esenliği ve sevme tecrübelerini çoğaltmak her zaman değişmez, terkedilmez nihai hedeflerdendir. Dünyanın güzel duygularla gönenmesi, hasbi ve kalbi bir esenlikle bayındırlaması için Ramazan ayının ve tabi ki bayramın ilhamı, feyzi ile kalplerimize dönmeyi kalplerimizle akletmeyi hiç vazgeçmememiz gerektiğini birbirimize daima hatırlatmalıyız.

Allah’ın nazargâhı madem ki gönüldür; Gönül de yüce Yaradan’ın tahtıdır. Öyleyse kalplerdeki kiri, pası, bencil duyguları, kirlenmiş habis bizi aşağı çeken insan olmanın onurundan uzaklaştıran alışkanlıkları, oradan sürüp çıkarmak gerekir.

Eski Ramazanlara ve dahi eski bayramlara dair nostaljik öykünmelerin ne kadar yersiz olduğunu kıymetli şairin şu sözleri ile teyit ediyoruz. “Her Ramazanın ayrı bir rengi ayrı bir kokusu ayrı bir biçimi vardır. Her biri kökte ve temelde aynı olsa da her yılın Ramazanı mevsimlerin boyasına bata çıka hafızada ayrı bir fenomen değeriyle yaşar.” (Sezai Karakoç)

Gerçekten öyle. Hakiki manasıyla meşgul olabilirsek iklimlerde konaklayan yağmurlarla, karlarla yahut baharlarla, sıcaklarla bize oruç lezzetini tattıran Ramazanın gönlümüze sunduğu neşenin farkına varabiliriz. Affedilme müjdesi de olan bu nefaset, hissettiğimiz bu ruhu incelten duygular bizi kâmil insan olma yolunda takviye eder. İçimizden gelen isteklerin Rabbimizin buyurdukları ile telif edilmesini kolaylaştırır.

“Susuz kalanların suya meylettiği gibi Kuran’a yönelmelisiniz” demişti Hasan Tahsin Feyizli hocam… (Ramazan Kur’an ayıdır malumunuz olduğu üzere…) Orucun bitmez tükenmez faziletlerini anlattığı bir sohbetinde orucun Kur’an’la, anlamla, ahlakla, nefsin doğruluğuna olan katkılarıyla dopdolu bir Ramazan resmi çizmişti. Bu resmin içinde ne kadar güzellik olacağı, ne kadar daha harcına hikmet katılacağı kulun zarafetine bağlı idi…

“İnsan oruç tutarak bedenen biraz güçten düşer ama ruhen büyük bir olgunluğa erişir. İnsanlar ince ruhlu nazik bir yaratılışla yaratılmıştır. Ruhun gıdası olarak manevi bir beslenme biçimidir oruç. Ruhumuz oruçla gıdalanır” diyen Feyizli hocamız orucun hikmetlerini Bakara Suresi 183-186*. ayetlerinden hareketle teslim olmuşlara iman etmişlere bir emir bir hitap olduğunu bildirmişti. Bayram da buradan bakılınca teslim olmuş davete uymuşlar için ne kadar coşkulu, ne kadar anlamlıdır. Şüphesiz bir kurtuluşun müjdesidir. Hakikatiyle birlikte oruç tutmanın neticesinde ‘Allah’ın emri ile yaşamış olmayı’ elde etmiş mü’minlerden olabilirsek -ki Allah bizi dışında tutmasın- bahtiyarlık olarak, fayda olarak yetecek, artacaktır. Kur’an-ı Kerim ifadelerinde namazın bizi iyileştireceğini  orucun da tam anlamıyla sakınanları dairenin içerisinde İslam’ın emniyetinde tutacağını vaadediyor.

Hasan Tahsin Hocamız “Ramazanda oruçla, Kur’an’la, teravihlerle, tehlillerle zikir ve tefekkür ibadetleriyle  Allah ile baş başa olma duygusuna kavuşuyoruz.” diye belirtmişti. Burada İmam Gazali’nin kitabında geçen ejderha avına çıkan adamın öyküsüne atıfta bulunmuştu. Mağarada donmuş halde bulduğu ejderhayı köyüne getiren ve herkese para ile baktıran adamın hikâyesiydi bu. Bilenler bilir, bilmeyenler için kısaca özetleyelim; İmam Gazali’nin hikâyesinde, öldü zannettiği ve köy meydanına getirdiği canavar, onun için para kazanmaya vesile olmuştur. Adamın kesesi dolmaya başlamıştır. Fakat güneşi görmesiyle beraber hayvanın buzu çözülmüş, canlanmış, ilk olarak kendisini avlayan adamın üzerine atlayıp öldürmüştür. Sizce de bu hal, Ramazan’dan sonra birden ibadet şuurunu, nefs terbiyesini bırakanların sonu ile örtüşmüyor mu? Oruç tutanların hali de buna benziyor sanki. Orucu bırakınca, Ramazan’ı atlatınca güzel hasletleri bırakıyorsak eğer bizi Ramazan değiştirmiyorsa, Ramazan ayına girdiğimiz benliğimiz ile bitirip bayrama kavuştuğumuz benliğimiz arasında güzel bir fark oluşmuyorsa… Kazandığımız sabır ve kemalat duygusunu diğer aylara yayamayacaksak, nefsimiz aynen canavarın sahibinin üzerine atladığı gibi bizim üzerimize çullanır ve bizi helak etmez mi? Allah muhafaza…

Kaç Ramazan geldi geçti hayatımızdan bir sayalım. Şuurunda olduğumuz kaç Ramazan? Biz yaşadığımız aylardan sonra hangi noktadayız? Hangi seviyelere kavuştuk, hangi rıza kapılarından içeri girdik…? Maalesef çoğunluğumuz için bu böyle değil. Her Ramazan bir güzelliği vazgeçilmez olarak âdetimiz kılsak böyle olur muyduk? Oruç bir “ruh hicreti“ olmuyorsa, bayramlar bizlere “ruh analizi” yapma imkanı sunmuyorsa ne kadar hakikattir? “Doğruluğa iyiliğe toptan bir hicret” gerçekleştirebildiğimiz; ruhumuzda “tabiat üstü pencereler” açabildiğimiz müddetçe bayramlar gerçekten bayramdır.

“Alnımız secdede bulsun bizi her lâhza ezan

Ve hazin ömrümüzün her günü olsun Ramazan

Zikrimiz Arşı geçip fecre kadar yükselsin

Mâveralardan ümîd ettiğimiz ses gelsin”

Faruk Nafiz Çamlıbel

“Ramazan ayı bir mucize ayı olarak ruhun olağanüstülüğüyle dolup taşar. Gördüğümüz en mütevazı evde bile düşünülemeyecek ne harikalar oluşur. Çünkü: oruç, başlıbaşına bir melek ülkesinin dünyaya çağrıldığı ay olmanın dışında, her günkü zamandan daha çok ve katmer katmer donanmıştır namazla da, Kur’an’la da. Oruç, topluma inen bir takva gibi gelmiştir. Her yıl gelen bir takva mucizesidir oruç. Sürekli bir mucizedir.”

Sürekli Mucizeler-Samanyolu’nda Ziyafet/Sezai Karakoç

“Oruç, insanın her yıl bir ay katıldığı ruh şölenidir. Üstün insanların davetlisi olduğu bir tabiatüstü ziyafet, bir gök sofrasıdır. Yani, Samanyolunda Ziyafet .”

Sezai Karakoç

*183. Ey iman edenler! Sizden önceki (ümmet)lere yazıldığı gibi, sizin üzerinize de oruç tutmak yazıldı (farz kılındı). Olur ki bu sayede takvâya erersiniz.

184. (Farz kılınan oruç) sayılı günlerdir. Sizden kim, (o günlerde) hasta veya seferde ise o, (tutamadığı) günler sayısınca başka günlerde (oruç tutar. İhtiyarlığından veya tedavisi mümkün olmayan bir hastalıktan dolayı) oruç tutmaya gücü yetmeyenlere, (her güne karşılık) bir yoksulu (sabah akşam) doyuracak bir fidye vermesi (gerekli)dir. Kim de gönülden gelerek (daha fazla) bir ihsanda bulunursa, bu, onun için daha hayırlıdır. Bununla beraber (zor da olsa, işin önemini) bilirseniz, oruç tutmanız, sizin için daha hayırlıdır.

185. (O sayılı günler) Ramazan ayıdır ki Kur’an; insanlara hidayet (doğru yol) rehberi, doğru yolun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak onda(ki Kadir gecesinde) indirildi. Sizden kim (mazereti olmaksızın) bu ay(ın ilk hilâlin)e erişirse/görürse hemen orucunu tutsun, kim de hasta veya seferde (olup da yer) ise, tutmadığı günler sayısınca (caiz olan) başka günlerde (orucunu kazâ etsin). Allah sizin hakkınızda kolaylık ister, zorluk istemez. Bu da, o sayıyı (kazâ ile) tamamlamanız ve size yol göstermesine karşılık Allah’ın yüceliğini tanımanız içindir. Olur ki (düşünür de) şükredersiniz.
186. (Resûlüm!) Kullarım sana beni soracak olurlarsa (bilsinler ki) ben, şüphesiz onlara çok yakınım. (İsterse gönlünden geçirsin.) Bana dua edenin duasına icâbet eder (kabul eder)im. O halde onlar da benim davetimi kabul ed(ip bana itaat et)sinler ve bana iman(da sebat) etsinler. Tâ ki bu sayede doğru yola (kurtuluşa) ulaşmış olsunlar.

Betül Şatır