Hz. Meryem Validemizin Doğuşu
3-35. Hani İmran’ın karısı (Meryem’in annesi Hanne) demişti ki: “Rabbim! Karnımdakini (Beyt-i Makdis’e hizmet etmek üzere) hür bir kul olarak sana adadım, benden kabul buyur. Şüphesiz (niyazımı) hakkıyla işiten, (niyetimi) tamamıyla bilen ancak sensin, sen.”
(Hz. Meryem’in teyzesinin kocası Zekeriya (a.s.) idi. Meryem’in Beyt-i Makdis’te bakımını o üstlenmişti. Meryem’e, doğu tarafında özel bir oda tahsis etti ki bu oda Kur’an’da ‘mihrâb’ olarak isimlendirilmiştir. Mihrâb; harb ve çile odası (çilehâne) anlamını taşır.)
3- 36. (Hanne) onu doğurunca, Allah onun ne doğurduğunu bildiği halde şöyle dedi: “Rabbim! Ben onu kız doğurdum; (Beyt-i Makdis’e hizmet bakımından) erkek, kız gibi değildir. Bununla beraber, ben ona Meryem adını koydum.* İşte ben, onu ve neslini taşlanıp kovulan şeytana karşı (koruyasın diye) sana sığınır (sana ısmarlar)ım.”
*Meryem: “Allah’ın kulu” demektir. O toplumda erkek ismi olarak kullanılırdı.
3- 37. Bunun üzerine Rabbi de onu(n böyle adanmış olmasını) güzel bir şekilde kabul etti. Onu güzel bir nebat gibi yetiştirdi ve (eniştesi) Zekeriya’yı da ona bakmakla sorumlu kıldı. Zekeriya, ne zaman (mâbette Meryem’in bulunduğu) mihrâba/odaya girdiyse, onun yanında bir yiyecek buldu. “Ey Meryem! Bu sana nereden (geliyor)?” dedi. O da: “Bu Allah katındandır.” dedi. Şüphe yok ki Allah, dilediği kimseye hesapsız rızık verendir.
3-42. Vaktiyle melekler (Meryem’e de): “Ey Meryem! Şüphesiz ki Allah seni seçti, seni (baştan beri) tertemiz kıldı ve seni âlemlerin kadınlarından seçkin kıldı. ” demişti.
3-43. “Ey Meryem! Rabbine (ibadet için) dîvan dur, secde et, (O’nun huzurunda) rükû edenlerle beraber rükû et.” (demişti.)
3-44. (Ey Muhammed!) Bunlar (Hanne, Zekeriya, Yahya, Meryem kıssaları) sana vahyettiğimiz gaybın (görmediğin devrin) haberlerindendir. Meryem’e, (küçükken) onlardan hangisi kefil ol(up himayesine al)acak diye kalemlerini (veya kur’a oklarını) atarlarken sen onların yanlarında değildin. Bu hususta çekiştikleri zaman da sen onların yanlarında değildin.
Hz. İsa As.ın Doğuşu
3-45. O vakit melekler demişti ki: “Ey Meryem! Allah, kendisinden (gelen) bir kelime ile (şimdiden) sana müjde veriyor ki, adı Meryemoğlu İsa Mesih’tir; dünyada ve âhirette itibarlı ve (Allah’a) yakın olanlardandır.”
(Mesih Hz. İsa’nın bir lakabıdır. İbranice bir kelime olup aslı “Meşih”tir. “Mübarek” anlamına gelmektedir.)
3- 46. (Melekler, devam ederek dedi ki:) “O, hem beşikte iken hem yetişkinliğinde (peygamber olarak) insanlara hitap edip konuşacak. Üstelik de (o), iyilerdendir.”
3-47. (Meryem) dedi ki: “Yâ Rabbi! Bana bir beşer eli değmemiş (ilişmemiş) iken nasıl bir çocuğum olur?” (Allah şöyle) buyurdu: “Öyle de olsa Allah, dilediğini yaratır. O, bir işin olmasını dilediği zaman ancak, ‘ol’ der, o da oluverir.” [bk. 19/16-23]
3- 48-49. (Melekler, İsa hakkındaki sözlerine devam ederek: “Allah) ona (İsa’ya) kitabı (okuma yazmayı), hikmeti, Tevrat ve İncil’i öğretecek.” O İsrâiloğulları’na (gönderilen) bir Resûl olarak şöyle diyecektir: “Hakikaten ben Rabbinizden size bir âyet (mucize) ile geldim ki, size çamurdan kuş şeklinde bir şey yapıp ona üflerim. (O da) Allah’ın izniyle, hemen (canlanıp) bir kuş oluverir. Anadan doğma körü ve alacalıyı iyileştiririm, hatta Allah’ın izniyle ölüleri diriltirim, evlerinizde yediklerinizi ve biriktirdiklerinizi size haber veririm. Eğer (Allah’a) iman edenlerdenseniz, elbette bunda sizin için (benim peygamberliğimi gösteren) kat‘î bir delil vardır.”
3- 50. “(Yine ben) önümde olan Tevrat’(ın aslın)ı tasdik edici olarak ve size haram edilenlerden (iç yağı ve deve eti gibi) bazısını size (tekrar) helal kılmak için (gönderildim). Size, Rabbinizden (peygamberliğimi ispat eden) bir âyet (mucize) getirdim; artık Allah’dan korkun da bana itaat edin.”
3- 51. “Şüphe yok ki Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O’na kulluk edin. İşte doğru yol budur.”
3- 52. İsa, onların inkârları(ndaki ısrarları)nı sezince: “Allah(’ın dîni) için yardımcılarım kimlerdir?” dedi. Havâriler: “Biziz Allah (dînin)in yardımcıları. Biz Allah’a iman ettik ve şâhit ol ki biz, gerçek müslümanlarız.” dedi(ler).*
*Âyet-i kerîmede geçtiği üzere “havâri” kelimesi; arkadaş, dost, sahip, yardımcı demek olup, aslı “havarya”dır ve Arapça’ya Habeşçe’den geçmiştir. İbranice’si de “heverim”dir. Havâriler, Hz. İsa’ya ve Allah’tan getirdiği dîne yardım etmeyi taahhüt etmiş olan sahâbîlerdir. Hıristiyanlara “Nasârâ” denmesi de havârilerin Hz. İsa’ya nusret (yardım) biatı etmelerindendir (Elmalılı, II, 1108). [bk. 5/111-113]
3- 53. “Ey Rabbimiz! İndirdiğin (Kitab’)a inandık ve Resûlü’n de peşinden gittik; artık bizi şehâdet edenlerle beraber yaz.” (dediler).
3- 54. (Yahudiler, Hz. İsa’yı öldürmek için) hile düşündüler. Allah da hilelerini kendi aleyhlerine çevirdi. Allah hile yapanların karşılığını en iyi verendir.*
*Hz. İsa’yı aralarından yukarı kaldırdı ve onu öldürmek isteyeni de Hz. İsa’ya benzetti de onu öldürdüler. [bk. 4/157-158]
Hz. İsa As. Ölmedi
3- 55. O vakit Allah buyurmuştu ki: “Ey İsa! (Korkma) Şüphesiz ki seni ben (içlerinden) alıp kendi katıma yükselteceğim (seni vefat ettirecek benim),* inkâr edenlerden de seni (kurtarıp) arındıracağım ve sana (ancak Allah’ın bir peygamberi olarak) uyanları kıyâmet gününe kadar, inkâr edenlerin üstünde tutacağım. Sonra dönüşünüz ancak banadır. (O vakit) ihtilaf ettiğiniz hususlarda aranızda ben hükmedeceğim.”
*Âyette geçen “teveffî” kelimesi vefat ettirme/canını alma ve “kabada” (tutup alma ve teslim alma) anlamlarına gelir. 6/60 ve 39/42. âyetlerde geçtiği üzere burada da öldürme anlamına değildir. Çünkü onu öldürünce, öldürmek isteyenlerin maksadı hâsıl olduğundan, içlerinden alıp yükseltmeye lüzum kalmayacaktır. ‘Ruhen yükseldi’ de diyemeyiz, çünkü ölünce ruhu zaten alçakta kalmayacaktır. Bu aradaki “vav” da tertip/sıra için değil cem/birliktelik içindir. İbni Kesîr tefsirinde, çoğunluk müfessirlerin “uyku halinde iken kaldırma” dediklerini, İbni Cerîr et-Taberî’nin de “alıp kaldırma” anlamı verdiğini nakleder. [bk. Muhtasaru İbni Kesîr, I, 286. Diğer âyetler için bk. 5/117; 6/60; 39/42]
3- 58. (Ey Muhammed!) İşte bu sana okuduğumuz (olay ve hükümler), âyetlerden ve hikmet dolu olan (Kur’an’)dandır.
3- 59. Muhakkak ki, Allah katında İsa’nın (babasız dünyaya gelişinin) durumu, Âdem’in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı. Sonra “ol” dedi, o da derhal oluverdi.
3- 60. (Bu) gerçek, Rabbinden (gelmekte)dir. Artık şüphecilerden olma!
3- 62. İşte (İsa hakkında) bu (anlattıklarımız), elbette en doğru haberlerdir. (Bilesiniz ki,) Allah’dan başka hiçbir ilâh yoktur. Allah elbette mutlak galip, hüküm ve hikmet sahibidir.
3- 63. Eğer yine (Allah’ın birliğine iman etmekten) yüz çevirirlerse, elbette Allah, o fesatçıları hakkıyla bilen (ve karşılığını veren)dir.
3- 64. De ki: “Ey Ehl-i Kitab (olan yahudi ve hıristiyanlar)! Bizimle sizin aranızda eşitlik sağlayan (ortak) bir kelimeye gelin: Allah’dan başkasına kulluk etmeyelim, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım, Allah’ın dışında birimiz diğerini rab edin(ip müşrik ol)masın.” Eğer onlar, yine yüz çevirirlerse (onlara): “Şâhit olun ki biz, gerçek müslümanlarız.” deyin.
(Bazılarını rab edinmek: Peygamberimiz’in buyurduğu gibi, Allah’ın emir ve yasakları varken, bunlara aykırı emirler veren kişinin emirlerini emir, yasaklarını yasak sayarak hükümlerini kabullenmek ve isteyerek/gönülden onlara itaat etmek, onları rab kabul etmektir. (bk. 9/31) [bk. 3/83 ve açıklaması]
4- 156-157. Onların (İsa’yı) inkâr etmeleri, Meryem’e (zina etti diye) büyük iftirada bulunmaları ve: “Allah’ın Resûlü Mesih; Meryemoğlu İsa’yı biz öldürdük.” demeleri sebebiyle (onları lanetleyip cezalandırdık). Halbuki onlar, onu ne öldürdüler ne de astılar. Fakat onlara (o sırada asıp öldürdükleri adam, tıpkı İsa’ya) benzer gösterildi. Onun hakkında anlaşmazlığa düşen (yahudi ve hıristiyan)lar bu hususta tam bir şüphe içindedirler. Tahmine uymaktan başka, onunla ilgili hiçbir (sağlam) bilgileri yoktur ve onu kesinlikle öldürmediler. (Zaten kesin öldürdüklerini de bilmiyorlar.)
4- 158. Bunun aksine Allah onu (İsa’yı) kendisine yükseltti (ve korudu). Allah mutlak galip, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir.
(Âl-i İmrân 3/55 ile Mâide 5/117. âyetler ve açıklamalarında geçtiği üzere ‘müteveffîke’ kelimesini çoğu müfessirler, ‘kâbiduke’ (seni çekip alacağım) anlamında almışlardır. Ölüm anlamında ise mecâzen kullanılmıştır. Çünkü aynı kelime, En‘âm sûresi 60. âyette (gece) uyutma yerine kullanılmıştır. Ölümün tam karşılığı ise ‘mevt’tir (39/42). Yukarıdaki âyetlerde geçtiği üzere Hz. İsa, Allah tarafından başka zamanda öldürülmüş olsaydı, o andaki ‘ref’ (kaldırma) kelimesinin bir anlamı olmazdı. Bu kelime bazılarının dediği gibi ‘mânevî yükselme’ anlamına gelmez. Yukarı kaldırma işi nasıl olursa olsun meydana gelmiştir. Mühim olan şudur ki, yahudiler, O’nu ne öldürdüler, ne de astılar.)
4- 159. Ehl-i Kitab’dan olup da ölümünden önce (ölüm anında) O’na iman etmeyecek kimse yoktur.* O da kıyâmet gününde onların aleyhine şâhit olacaktır.
*Hz. İsa’nın Allah’ın oğlu değil, kulu ve resûlü olduğuna, insanlar tarafından öldürülmediğine ölüm anında hepsi iman edecektir. Fakat bu sıradaki iman kabul edilmeyecektir.
4- 162. Fakat o (Ehl-i Kitab olan) kimselerden ilimde ileri gitmiş olanlar ve mü’minler, sana indirilen (Kur’an’)a da, senden önce indirilen (kitaplar)a da iman ederler. (Onlar) namazı dosdoğru kılanlar, zekâtı verenler, Allah’a ve âhiret gününe inananlardır. İşte onlara büyük bir mükâfat vereceğiz. [krş. 2/121]
4- 163. Biz Nuh’a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi, (Resûlüm!) şüphesiz sana da vahyettik. Nitekim İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, torunlar(ın)a, İsa’ya, Eyyüb’e, Yunus’a, Harun ve Süleyman’a da vahyetmiş,* Davud’a da Zebur’u vermiştik.
* Vahiy, Allah’ın kullarına, dilediğini söylemesi ve bildirmesi için seçtiği bir iletişim yoludur. Melek aracılığı ile olduğu gibi aracısız da olabilir.
4- 164. Bundan önce sana (haberini) anlattığımız bir kısım peygamberler ve sana anlatmadığımız daha nice peygamberleri de (gönderdik).* Ve Allah Musa’ya (hâtiften İlâhî kelâmla) hitap edip, konuştu (emirlerini bildirdi). [bk. 7/144; 40/78. krş. 4/126]
*Peygamberlerin sayılarının 124.000 olduğu hakkı nda bazı rivayetler varsa da, doğrusu enbiyâ ve resûllerin sayısını kesin olarak ancak Allah bilir (Elmalılı, III, 1530).
4- 165. (Biz) Resûlleri, (rahmetle) müjdeleyici ve (azaba karşı) uyarıcı olarak (gönderdik) ki, (bu) resûllerden sonra insanların (âhirette) Allah’a karşı (bizi imana çağıran olmadı diye) hiçbir delil (ve bahane)leri kalmasın. Allah mutlak galip, mutlak hüküm ve hikmet sahibidir.
4- 171. Ey Ehl-i Kitab! Dîninizde taşkınlık etmeyin. Allah hakkında gerçek olandan başkasını söylemeyin. Meryemoğlu İsa Mesih ancak Allah’ın Resûlü ve Meryem’e ulaştırdığı “ol” kelimesi(nin eseri) ve (Cebrail ile) O’ndan (gönderilmiş) bir ruhtur. Allah’a ve resûllerine inanın, “(Allah) üçtür.” demeyin, kendi faydanıza olarak buna son verin. Allah bir tek ilâhtır. O, çocuğu olmaktan tamamen uzaktır (münezzehtir), O’nun şânı yücedir. Göklerde ve yerde olanların hepsi O’nundur. Vekil olarak Allah kâfîdir.*
*Âyetteki “Allah’ın kelimesi” ve ruh hakkında ayrıca bk. 3/45-47; 15/29; 17/85; 19/17-36. Hz. İsa, Allah’ın birliğini, kendisinin de O’nun kulu ve resûlü olduğunu söyleyerek tevhid inancını getirmesine rağmen hıristiyanlar M.S. 325 yılında İznik’te toplanmış, tevhidci grup ve temsilcisi İskenderiyeli papaz Arius’a rağmen, Ahd-i Atîk ve Ahd-i Cedîd’de yer almadığı halde oylamada parmak sayısı ve İmparator Konstantinos’un etkisiyle “teslis” denilen “üçlü bir ilâh” anlayışına geçmişlerdir. Onlara göre Allah, baba-oğul-ruhu’l-Kuds’ten ibarettir. Yani Allah bu üç unsurdan meydana gelmiştir. Hem bunların her biri bir ilâh, hem de üçü birden bir ilâhtır. Böylece onlar bir çelişki içinde şirke ve küfre düşmüşlerdir. [krş. 5/17, 72-73]
4- 172. Mesih (İsa) da, (Allah’a) en yakın melekler de, Allah’a kul ol(arak ibadet yap)maktan asla çekinmez(ler). Kim O’na kulluktan kaçınır ve büyüklük taslarsa (bilsin ki Allah, âhirette) onların hepsini huzurunda toplayacak (hesaba çekecek)tir.
5- 72. “Hakikaten Allah, Meryemoğlu (İsa) Mesih’tir.” diyenler, andolsun ki (şirke girip) kâfir olmuşlardır. Halbuki Mesih (İsa): “Ey İsrâiloğulları! Rabbim ve Rabbiniz olan Allah’a ibadet edin. Çünkü kim Allah’a ortak koşarsa, (Allah’a rağmen başka şeyi öne çıkarır ve ona bağlılık gösterirse) hiç şüphesiz Allah ona cennetini haram eder; onun varacağı yer de ateştir. Zalimlerin hiçbir yardımcısı yoktur.” demişti.
5- 73. “Hakikaten Allah, üçün üçüncüsü (üç ilâhtan biri)dir.” diyenler (şirke girip) kesin olarak kâfir olmuştur. Halbuki (ibadete lâyık) bir tek İlâhtan başka ilâh yoktur. Eğer (bu) dedikleri (batıl inançları)ndan vazgeçmezlerse, onlardan kâfir olanlara elbette çok acıklı bir azap dokunacaktır.
5- 74. Hâlâ Allah’a tevbe edip af dilemiyorlar mı? Halbuki Allah çok bağışlayan ve merhamet edendir.
5- 75. Meryemoğlu Mesih (İsa) bir resûlden/bir peygamberden başka bir şey değildir. Ondan önce de resûller gelip geçmiştir. Onun anası da (her haliyle) dosdoğrudur. İkisi de (diğer insanlar gibi) yer içerlerdi. Bak, âyetleri onlara nasıl açıklıyoruz. Sonra bak, (âyetlerdeki hakikatlerden) nasıl geri çevriliyorlar?*
*Âyet-i kerîme, yahudilerin Hz. Meryem’e iftira ederek, “Hz. İsa’yı gayr-ı meşru doğurdu.” Demelerini reddetmekte ve onun namuslu bir bâkire olduğunu söylemektedir. Başka âyetlerde ise bunun bir mucize olduğu belirtilmektedir. Hıristiyanlar, Hz. Meryem’e Hz. İsa ile birlikte bu mucizeden dolayı ilâhlık vasfı vermektedirler. Buna karşı âyette, “ilâhlar yemez, içmez; halbuki bunlar insanlar gibi yer içerler.” denilerek onların bu inançları çürütülmektedir. [bk. 3/45, 47; 19/16, 37]
5- 76. De ki: “Allah’ı bırakıp da size ne bir fayda, ne de bir zarar vermeye gücü yetmeyen şeylere mi tapıyorsunuz?” Allah, (her şeyi) hakkıyla işitendir, bilendir.
5- 109. Allah (kıyâmette) bütün peygamberleri topladığı gün: “(Ümmetlerinizden) ne cevap aldınız?” diyecek; (onlar da “senin ilminin yanında) bizim hiç bilgimiz yoktur, şüphesiz görülmeyeni/bilinmeyeni hakkıyla bilen (ancak) sensin, sen.” diyecekler.
5- 110. Allah (o gün) şöyle buyuracak: “Ey Meryemoğlu İsa! Sana ve annene olan nimetimi hatırla! Hani seni Rûhu’l-Kuds (Cebrail) ile desteklemiştim. (Bu sayede Allah’dan bir mucize ile) beşikte, yetişkin iken de (peygamber olarak) insanlarla konuşuyordun. Hani sonra (da sana) kitabı (yazmayı), hikmeti, Tevrat ve İncil’i öğretmiştim. Benim iznimle çamurdan kuş şeklinde (bir şey) yapıyordun, içine üflüyordun, o da benim iznimle (canlanıp) kuş oluyordu; anadan doğma körü ve (derisi) alacalıyı benim iznimle iyileştiriyordun. Hani benim iznimle ölüyü (mezardan) çıkar(ıp dirilt)iyordun. Hani sen kendilerine (İsrâiloğulları’na) açık deliller (mucizeler) getirdiğinde onlardan küfre sapanlar: ‘Bu apaçık bir sihirden başka bir şey değildir’ demişlerdi de o vakit İsrâiloğulları’nın seni öldürmelerine mânî olmuştum.” [krş. 3/45-46]
5- 111. Hani havârilere: “Bana ve Resûlüme inanın.” diye ilham etmiş (bildirmiş)tim.* Onlar da: “Biz iman ettik, (yâ Rabbi! Sen) şâhit ol ki biz gerçek müslümanlarız.” dediler.
* “Vahiy” kelimesi şu âyetlerde “bildirdi” anlamındadır: 5/11; 8/12; 20/38; 41/12.
5- 112. Havâriler: “Ey Meryemoğlu İsa! (Dua etsen) Rabbin bize (bugün) gökten bir mâide (bir sofra yemek) indirebilir mi?” demişlerdi. O: “Eğer inanmış iseniz, Allah’a saygılı olun (O’nun kudretinden ve benim peygamberliğimden şüpheye sapmayın.) demişti.”
5- 113. Onlar: “(İnanıyoruz fakat) istiyoruz ki ondan yiyelim, kalbimiz rahatlasın, senin (peygamberlik iddianda) bize doğru söylediğini bilelim ve ona şâhitlik edenlerden olalım.” dediler.
(Havârilerle Hz. İsa arasında geçen bu konuşmalar, Hz. İsa’nın da Rab değil Rabbin kulu ve peygamberi olduğunu gösteren bir delildir. Havâriler de zaten böyle biliyorlardı (bk. 3/52). Diğer taraftan, mucize istemek, imanda şüphe ve Rabbe saygısızlık sayılır.)
5- 114. Meryemoğlu İsa da (dua ederek): “Ey Allah’ım! Ey Rabbimiz! (Bugün) bizim üzerimize gökten bir sofra indir de bizim için hem evvel (gelen)lerimiz hem de sonra (gelecek)lerimiz için bir bayram ve sen(in kudretin)den bir âyet (mucize) olsun. Bizi rızıklandır, sen rızık verenlerin en hayırlısısın.” dedi.*
*Mucize, tabiatüstü hâdise olup, gerek tabiat olaylarını düzenli bir şekilde yaratan ve gerekse peygamberlerini mucizelerle destekleyen de ancak Allah’tır.
5- 116. Allah: “Ey Meryemoğlu İsa! İnsanlara: ‘Allah’dan başka beni ve annemi iki ilâh edinin.’ diyen sen misin?” dediği zaman, (İsa) dedi ki: “(Hâşâ!) Seni tenzih ederim. (Sen yücesin, yâ Rab!) Doğru olmayan şeyi söylemem bana yakışmaz. Eğer onu demiş olsaydım mutlaka sen onu bilirdin. Benim içimden geçen (her) şeyi sen bilirsin. Ben ise, senin zâtında olan (ve bildirmediğin hiçbir şey)i bilemem. Şüphesiz ki gizlilikleri hakkıyla bilen sensin sen.”
İhlas Suresi
1. De ki: “O Allah, birdir.”
2. Allah Samed’dir (her varlık O’na muhtaçtır, O hiçbir şeye muhtaç değildir, başvurulup yardım istenilecek tek varlık O’dur).
3. (O) baba olmadı ve doğmadı da.*
*İncillere hıristiyanlarca yazılan: “Allah babadır, oğul Allah da İsa’dır.” şeklindeki küfür ve şirk inancı âyetle reddedilmiştir. Allah ezelî ve ebedîdir. O, ne doğmuş çocuk olarak aciz bir varlık ne de çocuğa muhtaç bir varlıktır. O, Samed’dir.
4. Hiçbir şey O’na denk (ve benzer) değildir.
(Allah, zât-ı ulûhiyetinde, mülkünde, kudretinde, hükmünde, hâkimiyetinde ve bütün sıfatlarında birdir. Eşi, dengi ve benzeri yoktur. Bu sûrenin bir adı da Tevhid sûresidir. Bundan dolayı hadîs-i şerîfte, İhlâs sûresinin, Kur’an’ın üçte birine denk olduğu bildirilmiştir.)
Yorum Bırakın / Leave a Comment