Geçen ay katıldığım Human Immunodeficiency Virus, HIV (İnsan Bağışıklık Yetmezlik Virüsü) seminerinde Avrupa’da yapılan bir araştırmanın sonuçları konuşuldu. Araştırmanın konusu Avrupa ülkelerindeki PEP (post-exposure prophylaxis) kullanım oranları idi. Bu tür seminerler, konuyla ilgili alanda çalışan sağlıkçıları güncel araştırma sonuçları hakkında bilgilendirir ve hastaları en iyi şekilde, en etkili ilaçlar ile tedavi etmeyi sağlar.
PEP (post-exposure prophylaxis) nedir?
PEP, kendisi HIV hastası olmasa da, HIV bulaş risklerinden birine maruz kalan insanlara tedbiren uygulanan tedavi biçimidir. 28 gün süren tedbiri tedavi esnasında kişilere 3 farklı antivirüs ilacı verilir.
Bu çalışma sonuçlarına göre Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında en çok PEP tedavisi uygulayan ülkelerden birisi. Bu, çok sayıda vatandaşımızın HIV bulaşma riskli davranışlarda bulunduğu ve kendilerini HIV enfeksiyonundan korumak için PEP tedavisine başvurduğu anlamına gelmektedir.
Peki bu riskli davranışlar nelerdir?
HIV’nin en önemli bulaşma yollarından biri, HIV pozitif olan birisiyle cinsel ilişkide bulunmak, diğeri ise damar içi uyuşturucu kullanımı esnasında şırınga paylaşmaktır. Ayrıca anneden çocuğa da hamilelik veya doğum esnasında geçme ihtimali bulunmakla birlikte, bu ihtimal yeterli tedbirler alındığında önlenebilir veya azaltılabilir.
Türkiye’de HIV vakası artış oranı ve bu oranın muhtemel nedenleri;
Türkiye, son 10 sene içinde HIV enfeksiyonunda %450 oranıyla artış görülen tek ülkedir. Sonuçlar kaygı verici olmakla birlikte, konuya daha çok önem verilmesi, hem din hem de sağlık açılarından eğitimlerin yoğunlaştırılıp, önlemlerin artırılması gerektiği aşikardır.
Aslına bakılırsa, son 20 senede HIV tedavisinde dünya çapında büyük gelişmeler kaydedilmiştir. Önceden hayatta kalmak için avuç avuç ilaç alan çoğu hasta artık, günde bir defa kullandığı üçü bir arada olan bir hap ile kan dolaşımındaki virüsün çoğalmasını engelleyebilmektedir. Gerekli şekilde tedavi gören HIV hastalarının başkalarına bu hastalığı bulaştırma ihtimali yaklaşık sıfırdır. Eğer Türkiye’de HIV enfeksiyonunda %450 artış varsa bu, HIV enfeksiyonu olan hastaların bir kısmı tedavi görmüyor, riskli davranışlara devam ediyor, ve başkalarına HIV bulaştırıyor demektir. Bu konuda gerekli önlemler alınmazsa, şimdiye kadar gördüğümüz artış daha da büyüyecektir.
Ancak bu kısma bir parantez açmak gerekebilir; Sağlık Bakanlığı’na göre yurt dışından gelen HIV’li hasta oranı %17’dir. Tabi ki bu durum artış oranlarını etkilemiştir fakat artışı etkileyen başka sebepler de olabilir. HIV Türkiye’de büyük bir problem olmadığı için Sağlık Bakanlığı önceki yıllarda HIV datalarını toplamakta titizlik göstermemiş olabilir. Ayrıca, Türkiye’ deki HIV’li hasta sayısı diğer ülkelere göre düşük olduğu için her yeni teşhis, bu oranı arttırmış olabilir. (Ayrıntılı bilgi için aşağıdaki linkler incelenebilir.)
Elimizde bu bilgiler varken, bizim üstümüze düşen görev nedir?
Halkımızı HIV hakkında daha etkili şekilde eğitip HIV’nin nasıl insandan insana bulaştığını, HIV’nin belirtilerini, HIV’ye karşı nasıl önlemler alınması gerektiğini, hangi koşullarda hastaneye gidilmesi gerektiğini öğretmemiz gerekiyor. Aksi takdirde HIV’nin toplumumuz üzerindeki olumsuz etkileri daha yoğun görmeye başlayacağız!
Elif Özdener, PharmD
Kaynakça;
aa.com.tr
www.saglik.gov.tr
www.ncbi.nlm.nih.gov
www.klimik.org.tr/Yasemin-HEPER.pdf (76. ve 77. slide)
Toplumlarda HIV/AIDS yayilimi ile toplum ahlak yapisi arasindaki direk iliskinin en guzel ornegi, ilk AIDS vakasininin tarif edilmesidir. Ulkemizde herkesin sikayet ettigi ahlaki cozulmenin en bariz delillerinden birisi HIV/AIDS gorunme sikliginin rekor derece artmasidir.