“Geçmişle ilgili en güçlü bağımız, geleceğe yolculuğumuzda en sadık yol arkadaşımızdır koku ve pekala ebediyetin simgesi olabilir.” *           

Öyle değil midir hakikaten de? Geçmişte yaşadığımız anılarımızı, hatıralarımızı bizlere en canlı şekilde anımsatan, koku hafızası dediğimiz duyumuzdur. Çocukluğumuzdan, hatta bebekliğimizden beri hiç önemli olmadığını düşündüğümüz anların bile beynimize kazınmış olduğunu, hiç olmadık zamanlarda aldığımız kokularla fark etmemizi sağlayan bir şeydir bu koku hafızası ve 5 duyu içerisinde en kalıcı ve keskin olan hafıza türüdür. 

Dünyaya henüz gelmiş bir bebeği düşünün: ilk aradığı ve hissettiği şey, annesinin kokusudur. İnsanoğlunda görme, duyma ve dokunma duyusundan önce koku alma duyusu gelişmiştir. Koku hafızası bize doğuştan verilmiş bir özellik olsa da bazı insanlarda zaman içerisinde çeşitli sebeplerle artıp azalabilir. 

Günümüzde yapılan araştırmalar, kokunun tat alma duyumuzla irtibatlı olduğunu göstermiştir. Uzmanlar, koku kaybının, depresyon türevleri ve demans gibi bir çok hastalığa zemin hazırladığını düşünüyor. Koku ve tat alma hisleri azalan büyüklerimizin “hayatın tadı tuzu kalmadı” dediğini çok duymuşuzdur.    

İnsanın ruhsal halini belirleyen merkez beyinde koku merkezinin hemen yanındadır ve bu ikisi birbiriyle bağlantılıdır. Bu da, güzel kokuların bizi nasıl bu denli etkilediğinin en önemli göstergelerinden biridir. Öte yandan, gerek İslam medeniyetlerinde, gerekse diğer eski medeniyetlerde kadim bir tedavi yöntemi olarak kullanılan aromaterapinin tekrar rağbet görmeye başlaması da sevindiricidir.

İslam’da Güzel Koku

Kur’an-ı Kerim’de ve hadisi şeriflerde misk, safran, yavşan, kekik, gelin çiçeği, öd ağacı, kafur, zencefil ve reyhan gibi pek çok kokulu madde ve bitkiden bahsedilir. 

Cennetteki kokular hem Kuran-ı Kerim’de hem de hadislerde çokça tasvir edilir. Ayetlerde cennetteki misk kokan Kevser ırmağından ve zencefil kokulu ırmaklardan bahsedilir.

Rabbimiz yeryüzünü tasvir ederken; 

“Orada meyve(ler) ve salkımlarla dolu hurma ağaçları, yapraklı taneler ve hoş kokulu bitkiler vardır.” der.

Rahman Suresi 55/11-12

Ebu Hüreyre Radıyallahı anh’den rivayet edilen bir hadis-i şerifte Efendimiz Sallallahu aleyhi ve sellem: 

“Kime reyhan teklif edilirse, onu reddetmesin. Çünkü reyhanın taşıması hafiftir ve kokusu güzeldir.” buyurmuştur. 

Müslim

Enes b. Mâlik radıyallahu anh şöyle ifâde etmektedir:

Resûlullah aleyhisselam Efendimiz Medine sokaklarının birinden geçtiğinde O’nun misk gibi kokusu hemen sezildiğinden, halk, o yoldan Hazreti Peygamber aleyhisselamın geçtiğini söylerdi. Bizler, Peygamber Efendimiz aleyhisselamın gelişini, kokusunun güzelliğinden anlardık.

Ibn Sa’d, Tabakat, I, 398-399; Mecme’uz-Zevâid, VIII, 282; el-Metâlib’ül-‘Aliye, IV, 25

Bu güzel kokunun bazı rivayetlerde gül kokusu olduğu söylenir, hatta bu sebepten gül hem tasavvufta hem de dini literatürde Efendimiz (sas)’in remzi konumuna gelmiştir;

Yunus Emre;

Sordum sarı çiçeğe
Gül sizin neniz olur
Çiçek eydür derviş baba
Gül Muhammed teridir.

der o meşhur şiirinde.

Uçucu yağların manevi, ruhsal ve fiziksel faydaları:   

Pek çok güzel kokunun da kaynağı olan uçucu yağlar, bazı hastalıklarda tedavi edici olarak kullanılmaktadır. Uçucu yağların kimyası ve frekansı, insanın sağlığını korumasına yardımcı olma yeteneğine sahiptir.  

Canlıların sahip olduğu frekans seviyeleri, megahertz (MHz) olarak ölçülür. Sağlıklı bir insanın vücudu 62 ila 78 MHz arasında değişen bir frekansa sahipken, hastalıklar 58 MHz’de başlar. Yani sağlığımız bozulduğu zaman enerji frekansımız da düşer.

Uçucu yağların frekansları arttıkça fayda etkileri de değişir. Bunlar, fiziksel sağlık açısından enerji frekanslarını dengeler ve çalıştırır. Sağlıklı insanın frekansı 60/70 MHz arası ise ona yakın frekansta olan kokular organların sağlıklarını dengelemeye faydalı olur. Frekans seviyesi arttıkça duygusal faydalar devreye girer ve en yüksek frekansa sahip bitkiler ise kişinin ruhani gelişim ve farkındalığının artmasına bile etki edebilir, gül gibi. Gül, frekansı en yüksek bitkidir. 

Eskiden tekkelerin bahçelerinde güller yetiştirilir, ruhi hastalıkları olanlara güllü içecek ve ilaç terkipleri yapılır, ruhi rahatsızlıkların tedavi edildiği şifahanelerde tedavi için su sesi, musiki ve kokular beraber kullanılırmış. Özellikle dini törenlerde, mevlütlerde gülsuyu, gül şerbetleri, gül sirkeli içecekler ikram edilmesi de boş yere olmamalı. Allahu alem, gülün insanın manevi ve ruhi durumunu etkilemesine binaen bu adetlerde yer edinmiş olabilir.

Gülün diğer kullanım alanları

Gül ve gülden elde edilen ürünler pek çok hastalığın tedavisinde kullanılır.

Gül yağı, antibakteriyel, antifungal ve antiviral özelliklere sahiptir. Bu da cilt sorunları da dahil olmak üzere birçok rahatsızlığa şifa vesilesidir. 

Gülsuyu, cilt bakımı, boğaz, ağız iltihapları, sindirim sistemi iltihapları, ishal, saçtaki kepeklenme, eklem iltihapları, göğüs hastalıkları, küçük cilt yaraları, kesikler, ergenlik sivilceleri, burkulma ve eziklerin tedavisinde faydalıdır. Ayrıca gül suyu cilt için güzel bir toniktir.

Sonsöz 

Uçucu yağ kullanırken dikkat edilmesi gereken en önemli husus, kullanılan ürünlerin %100 doğal olmasıdır. Sentetik malzemelerden yapılmış, taklit ürünlerin yarardan çok zarar verebileceği ihtimali akıldan çıkarılmamalıdır. 

Ülkemiz, gül ve aromatik bitkiler konusunda oldukça nasipli topraklara sahiptir. Dünya çapında en çok rağbet gören, aromatik yönü kuvvetli olan gül çeşidi, ülkemizde Isparta bölgesinde yetişmektedir. Kozmetik ve ilaç sektöründe dünyada kullanılan yıllık gül yağı ihtiyacının %65’i ülkemiz tarafından karşılanmaktadır.

Elimizdeki bu nimetin kıymetini bilip, gülden tam manasıyla faydalanabilme duasıyla…

Ve dileriz ki, Ümmi Sinan’ın şiirindeki gül şehirler gibi olsun Dünyamız…

Huriye Kahraman

* Tom Robbins’in Parfümün Dansı adlı kitabından