Günümüzde bir yerden bir yere gitmek için verdiğimiz mücadele, yetişmesi gereken işler sebebiyle ve hızlı olmazsak bir şeyleri kaçıracağımız hissiyle yemek yemeyi de hızlı ve özensiz bir davranış haline getirdik. Bilgisayar başında, televizyon karşısında veya ayaküstü yemek yiyor ve atıştırıyoruz.
Ancak bedenimiz ve hormonlarımız hem bu hıza hem de gıdalarımıza karışan kimyasallara maruz kalmaya uygun değildir. Sindirim sistemimiz beynimize yaklaşık 15-20 dakika içinde doygunluk sinyalini ulaştırır. Hızlı yemek yediğimizde ise bu sinyal, doygunluğa erdikten daha sonra beynimize ulaşır ve bu esnada bedene gerekenden fazla besin girmiş olur. Ayrıca yeme farkındalığı olmadan hızlıca yemek yediğimizde, sindirim durma derecesine gelir. Böylece sindirim gerektiği gibi yapılmadığı için gıdalardan alacağımız besin değerleri de azalmış olur.
Yeme farkındalığı bedenimize giren besinlerle olan ilişkimizi ve bedenimizin verdiği tepkileri algılayabilmeyi anlatmaktadır. Yeme farkındalığı alıştırmaları, sağlıklı beslenmeyi destekleyerek bizi sağlıklı vücut ağırlığına ulaştırmada en etkili yöntemlerdendir.
5 Adımda Yeme Farkındalığı
İlk Adım; Gıdaya Saygı:
Yemekler artık tek tıkla evimize pişmiş halde geliyor. Ancak gıda kaynakları, biyoçeşitliliğinin tahrip edilmesinden dolayı her geçen gün azalıyor. Gıda israfı yalnızca çöpe atmak değildir, fazladan yediğimiz gıdalar hem sağlık hem gıda israfına sebep olmaktadır. Ve bu israf sonucu hem insanlar hem doğa verimliliğini kaybediyor. Soframıza gelen gıdaya saygı duymak; güneşi, havayı, suyu ve toprağı yaratan Allah’a şükretmek, yalnızca kilo vermek düşüncesiyle değil, israf etmemek için fazla tüketmemek hem bedenimizi hem de zihnimizi doyuracaktır. Aynı zamanda gelecek nesillerin karşı karşıya olduğu su ve gıda yoksunluğunu önlemek için alınacak tedbirlerden birisidir; çünkü fazla tükettikçe tükeniyoruz.
İkinci Adım; Tüm Duyuları Kullanmak:
Her ne yiyorsak bunu tüm duyularımızı kullanarak yapmaktır. Tabaktaki yemeğin rengine, şekline, dokusuna dikkatlice bakmak, aromasını koklamak, ağızda uzun uzun çiğneyip tadına varmak, belki bir sesi var mı diye kulak vermek ve çatal bıçağı kenara koyup elimizle dokunmak veya tek bir duyuya odaklanıp sadece o duyumuz varmışçasına odaklanarak bu pratikleri tekrarlamak bu adımı yapabilmeyi sağlayacaktır.Sadece yemek yerken bile bütün duyularımız mükemmel şekilde çalışıyor, ancak biz yemek yemeye değil, başka şeylere odaklandığımızda tüm bu duyuları ıskalamış oluyoruz.
Üçüncü Adım; Porsiyon Kontrolünü Sağlamak:
Tabağa fazla yemek doldurmamak kadar, tabağın boyutuna da dikkat etmek fazla yeme dürtüsünün önüne geçiyor. Aynı miktardaki yemeği küçük bir tabağa koyduğumuzda daha doyurucu gözükürken, büyük tabağa servis yaptığımızda tabaktaki boşluklar bilinçaltımızda doymama düşüncesini oluşturur. Tabağın yarısını çiğ sebze ile doldurmak yine porsiyon kontrolüne büyük bir destek sağlayacaktır.
Dördüncü Adım; Çiğnemek ve Yavaş Yemek:
Çiğnemek hem sindirimi kolaylaştırıyor hem de yemeğin lezzetini daha çok almamızı sağlıyor. Araştırmalar gösteriyor ki yavaş yersek az miktarda yiyoruz. Ayrıca yemeğin tadına daha çok varıyor, yemekten daha çok keyif alabiliyoruz ve yeteri kadar gıda ile doyabilir hale geliyoruz.
Beşinci Adım; Öğün Atlamamak:
Öğün atlayıp çok aç kaldığımızda bir oturuşta gereğinden fazla yiyebiliyoruz. Bu yüzden öğün atlamayıp bedeni dinlemek ve gerçekten acıktığı zamanı fark edebilmek ve buna göre öğünleri düzenleyebilmek önemlidir.
Siz de belki her zaman olmasa da arada öğününüzü “yeme farkındalığına” ayırmayı düşünebilirsiniz. Yemeğinizi yaparken kullandığınız içeriklerin görünüşlerine, kokularına, dokularına dikkat edin. Ardından kendinize gözünüze güzel gelecek bir sofra kurun. Televizyonu, bilgisayarı kapatın ve yapabiliyorsanız telefonunuzu sessize alın. Odağınız sadece yemeğinizde olsun. Yemeği farkındalıkla yemek aynı zamanda bir tefekküre vesile olabilir. Yemeklerin bir nimet olduğunu çokça hatırlasak da, yeme davranışımızın da en az yemekler kadar büyük bir nimet olduğunu unutmamalıyız.
Sağlıklı günler dilerim.
Dyt. Aylin Özgür
Yorum Bırakın / Leave a Comment