Kitap, bütün dünyada bütün zamanların en büyük boksörü hatta en büyük sporcusu kabul edilen Muhammad Ali`yi sadece sporcu yönüyle değil, hemen her yönüyle ele alıp anlatıyor; televizyon ve radyo konuşmaları, dost toplantıları, özel röportajları, yaşadıkları, hayata bakışı, onun hakkında söylenenler, Müslüman oluşu, dünyada bıraktığı etkiler, sözleri, hastalığı, boks hayatı hepsiyle ilgili merak edilen, herkesçe bilinen veya kimsece bilinmeyen yönleri.
Yazara göre Muhammad Ali’nin dünyada çok sevilen ve tanınan bir sporcu olması tesadüfi değildir, çünkü bu durum onun sadece çok iyi bir boksör olmasından kaynaklanmaz, bunun yanısıra etkili olan onun güçlü karakter ve kişiliğidir.
Muhammad Ali ile dostluk bağları da olan yazar, onunla birlikte seyahat etmiş, maçlarını izlemiş, rakipleri, sevenleri, antrenörleri, çalıştırıcıları ve sponsorlarının görüşlerini dinlemiş ve onu ev ortamında gözlemleme, hatıratını birinci elden dinleme imkanı bulmuş biri. O yüzden objektif bir bakış açısı ile yazılmıştır diyebiliriz.
Kitap o zamanki Amerika’nın Afrikan-Amerikalılara bakışından ve Muhammad Ali`nin yetiştiği sosyal çevreden bahisle söze başlar ve bu noktada babasının bir aktarımına yer verir: Küçük Muhammad Ali, babasıyla gittiği bir dükkanda su ister. Fakat dükkan sahibi ona su vermeyi reddeder. Sadece derisinin renginden dolayı küçük bir çocuğa reva görülen bu davranış, durumun vehametini gözler önüne sermektedir.
Muhammad Ali, küçük yaşlardan itibaren çevresinde kendine özgü karakteriyle dikkat çekmiştir. Yaşıtları türlü yaramazlıklar peşindeyken, o hiç bir kötü alışkanlığa bulaşmamış, alkol, uyuşturucu kullanmamış, kötü arkadaşlar edinmemiş, kötü yollara düşmemiştir. Onu tanıyanlar, insanların onun etrafında koruma çemberi oluşturduğunu, ona kötü alışkanlıklar edindirmek isteyenleri dahi yanına yaklaştırmadıklarını, adeta gizli bir elin onu bütün kötülüklerden koruduğunu anlatmaktadır. Sanki çocukluğundan itibaren İslam’a ve Müslümanlığa, gerek Amerikan ve gerekse tüm dünya Müslümanlarının övünç ve gurur kaynağı olmaya özenle hazırlanmıştır. Yazarın belki de istemeden daha doğrusu farketmeden de olsa vurguladığı tam da onun bu yönüdür.
Onun hayatının dönüm noktasını teşkil eden iki önemli olaydan biri olan Müslüman oluşu ve ismini değiştirmesi sadece Amerika’da değil, tüm dünyada büyük bir infiale sebep olur. Özellikle ismini değiştirmesi, o zamana kadar kullandığı ismini reddederek yeni bir isimle çağrılmayı istemesi hiç de kolay bir karar değildir. İrade, kararlılık, ne istediğini bilmeyi ve sağlam bir inanca sahip olmayı gerektirir. O bunu başarabilen nadir insanlardan biridir. Diğeri ise, Vietnam Savaşına gitmeyi ve askere alınmayı reddetmesidir ki çok büyük tepkilere yol açmış, ancak sonradan pek çok kişi onun haklılığını anlayarak destek vermiş ve peşi sıra gitmiştir. Bu da Muhammad Ali`nin sadece bir sporcu, bir boksör olmanın çok ötesinde, zor şartlarda doğru bildiğinden vazgeçmemesi bakımından bir lider olduğunu göstermektedir.
Vietnam Savaşına gitmeyi reddetmesinin akabinde unvanı geri alınıp ringlerden üç yıl men edilmiştir. Bu sebeple boksörlük hayatı sekteye uğramış, spor kariyeri ve maddi durumu sarsılmıştır. Bu dönemde üniversitelerde verdiği seminerlerle geçinmiştir.
Yazarın dikkat çektiği bir diğer konu ise hayli ilginçtir; Amerika’da bugün bile siyah-beyaz ayrımı bariz bir şekilde yapılıyorken, insanların Muhammad Ali`nin siyahi olmasıyla değil, yaptıklarıyla, söyledikleriyle ve sporuyla ilgilenmiş olmasıdır. Yazar bu konuda şunları söyler; ” İnsanlar ona bakınca beyaz mı, siyah mı görmezler, Ali`yi görürler. Siyahların onu sevmesini tahmin edebilirdi, ama etrafında beyazları görmek onu çok mutlu ederdi.” Muhammad Ali bu husustaki görüşlerini çok daha geniş bir perspektifle ifade etmiştir; “İnsanın renginden ötürü nefret etmek yanlış, her iki yönde de yanlış, hangi renkten nefret ettiğin önemli değil.”
Rahatsızlığı, Muhammad Ali’nin hayatında bir diğer dönüm noktasıdır. Yazar; sevenlerinin ve ailesinin hayal kırıklığını ve üzüntüsünü görünce, onları teselli etmenin yine Muhammad Ali’ye düştüğünü söyler; “Ya bulaşıcı bir hastalığa yakalanmış olsaydım da sizlere, insanlara dokunamasaydım? Allah`ın dilediği olur ve ben de buna razıyım. Allah kimseye kaldıramayacağı yükü yüklemez. Şu an yaşadığım şey sonsuz hayata kıyasla çok kısa. Eğer dünyaya geri gelseydim ve hasta olacağımı bilseydim yine boksör olurdum.” Kızının babasının hastalığına karşı tutumu ise ayrı bir ibret konusu; “Asla niye o demedim, çünkü o hiç bir zaman niye ben demedi.”
Muhammad Ali’nin yaşamı boyunca ortaya koyduğu değerler bugün bile onu minnetle anmamıza yetiyor. O, tuttuğunu koparan, insanlarla samimi ilişkiler kurabilen, düzgün bir itikada sahip, İslamiyeti yaptığı en iyi işle, boksla duyurmayı başarabilen iyi bir Müslüman, güzel bir insandı. Kitabı okuduğunuzda onunla ilgili çok güzel hatıralara, çok güzel duygulara sahip olacağınızdan kuşkunuz olmasın. Mekanı cennet olsun.
Rabia Yener
Ocak 2018/ Cemaziyelevvel 1439
[bdp_ticker ticker_title=”Son Yazılar” theme_color=”#dd9933″ font_color=”#4c4f56″]
Yorum Bırakın / Leave a Comment