Türkiye’de ‘Ayı Olmayan Ayı’ olarak isimlendirilip basılan, sade anlatımı, eğlendirirken düşündüren, düşündürürken şaşırtan hikayesi ve komik çizimleriyle senelerdir oldukça beğeni toplayan bir kitaptan söz edeceğiz.
Bir çocuk kitabı olarak raflarda yer almış fakat derin manalar içermesi sebebiyle esasında yetişkinlerin de algı düzeyine hitap eden bu kitabın orijinal ismi: The Bear That Wasn’t.
Yazarı; 1913 New Jersey doğumlu, Warner Bros. gibi ünlü şirketler için kısa çizgi filmler hazırlamış bir animasyon yapımcısı, yönetmen ve aynı zamanda bir senarist ve karikatürist olan Frank Tashlin’dir.
Kitabın ana karakteri olan, kendi halinde yaşayan sıradan bir ayı, kış uykusuna yatmak üzere ormandaki mağarasına çekilir. Bahar gelip uyandığında ise her şeyin bir anda değiştiğini görür. Ağaçlar, çimenler ve çiçekler kaybolmuş, yerine vızır vızır çalışan makineler gelmiş, mağarasının tam üstüne koca bir fabrika kurulmuştur. Ayı bir süre nerede olduğunu anlayamaz. Harıl harıl çalışan bir fabrikanın ortasında olduğuna inanmak istemez fakat gerçek ortadadır. Ayı şaşkınlığını atmaya çalışırken bir adam çıkagelir. Ayıya hemen işinin başına dönmesi gerektiğini söyleyen bu adam ustabaşıdır. Onu işten kaytarmakla suçlar. Bizim ayı, kendisinin yalnızca sıradan bir ayı olduğunu söylediyse de ustabaşına dinletemez:
“Sen ayı değilsin. Tıraş olması gereken, kürk palto giymiş budala adamın tekisin. Yürü bakalım genel müdüre gidiyoruz!” der. Genel müdürün karşısına geçtiklerinde aynı konuşma bir daha yapılır. Onun sıradan bir ayı olduğuna inanmayan genel müdür; yardımcı başkan yardımcısının yardımcısına ‘çıkmaya’ karar vermiştir. Bundan sonra sırasıyla yardımcı başkan yardımcısına, başkan yardımcısına ve nihayet başkana çıkılır. Her seferinde geçen konuşma ve aldığı tepkiler aynıdır. Kimseyi sıradan bir ayı olduğuna inandıramamıştır zavallı ayı.
Bu sefer başkanın farklı bir teklifi vardır. Hikaye kahramanımız madem ki bir ayı olduğuna inanıyor; o halde bunu ispatlamalıdır: Hayvanat bahçesindeki ayılara danışılacaktır. Fakat işin bu kısmı da hiç kolay geçeceğe benzememektedir. Hayvanat bahçesindeki ayılar da bizim ayının gerçekten bir ayı olduğunu kabul etmezler. Çünkü o gerçekten bir ayı olsaydı adamlarla birlikte kafesin dışında değil, kendileriyle birlikte kafesin içinde olurdu derler. Ardından bir sirke gidip oradaki ayılara da sormanın faydalı olacağına karar verilir. Arabaya doluşup sirke vardıklarında yine benzer cevap alırlar. Tüm bunlar üzerine şaşkınlıklar içinde kalan ayı, yanındaki yöneticiler ordusuyla birlikte fabrikaya döner.
Haftalarca, aylarca makinelerin başında çalışır. Derken bir gün fabrika iflas eder ve kapanır. Ayı ortada yapayalnız kalmıştır. Kış kapıdadır. Kazlar güneye uçtuğunda ve ağaçlar yaprak dökmeye başladığında kış uykusuna yatmanın vakti gelmiş demektir. Mağarasına yönelir ayı, tam içeri girecekken durur ve hatırlar, o bir ayı değildir! Tıraş olması gereken, kürk palto giymiş, budala adamın tekidir. (!)
Oturur ayı ormanın ortasında, kış gelir, kar yağar. Oracıkta tir tir titrerken “keşke bir ayı olsaydım” der. Oturdukça üşür, üşüdükçe oturur, vücudu buz kesmeye başlar. Tıraş olması gereken, kürk palto giymiş budala bir adamın, kar ortasında ölmek üzereyken ne yapması gerektiğini bilemez. Böyle hazin bir tablo ile karşı karşıyayken siz ne düşünürdünüz?
Hayır hikaye mutsuz sonla bitmeyecek! Ayı içgüdülerine direnmeyi bırakıp yerinden kalkacak ve sıcacık mağarasına gidip derin uykusuna dalacaktır. Mutlu sonla biten bu hikaye çocuk edebiyatı dalında klasikler arasına yerleşmiş ve büyük bir başarı elde etmiştir. Bunda yazarın uzun lafın kısasını tercih etmesi ve zengin çizimlere fikrin özünü etkili bir biçimde vermesi tesirli olmuştur şüphesiz. Diğer taraftan modernite ve kapitalizm eleştirisi barındırması, alanında farklı bir yere konumlandırılmasını gerektiriyor kanaatindeyiz.
Dikkatle okunduğunda görülecektir ki; sanayi devrimiyle beraber insanın hükmediciliği ve katlediciliği karşısında bitkiler ve hayvanların muzdarip oluşuna parmak basıyor aslında bu öykü. Bununla beraber, modern zamanda bireylerin kimliklerinin sosyo-ekonomik statü tarafından dayatılır olduğunu gözler önüne seriyor. En başından beri fıtrat üzere yaşayan bir canlının sistem içinde koşullandırılışını ve sistem çöktükten sonra (aslında pek de mümkün gözükmese de) tekrar fıtratına dönüşünü izliyoruz Frank Tashlin’in bu güzel temsilinde.
Çizimlerdeki bazı harika detaylardan da söz etmekte fayda var. Genel müdürden itibaren sırasıyla tüm o kelli felli adamların fiziksel yapılarının özelliklerine dikkat edilecek olursa, hiyerarşik basamakları bir bir çıktıkça yöneticinin kilosunun arttığını boyunun kısaldığını, gözaltı torbalarının katmer katmer ziyadeleşip saçlarının tane tane döküldüğünü yer yer gülümseyerek hatta çocuklarla beraber kıkırdayarak gözlemleyeceksiniz. Odalarının ise gitgide daha şatafatlı hale geldiğini, her basamakta sekreter, çöp kutusu ve telefon sayısının birer birer arttığına şahit olacaksınız. Bürokratik düzenin esprili bir resmi ve aynı zamanda eleştirisi olan bu kitap “kral çıplak” diyor adeta. Her bir cümlesi ve çizgi detayları üzerinde uzun uzun düşünülecek ve konuşulabilecek olan bu eser, bir başyapıt olmayı hak ediyor mu, kararı siz değerli okuyuculara bırakalım.
Not: Kitabın İngilizce animasyonun yapıldığı videoyu aşağıya ekliyoruz. İyi seyirler / İyi okumalar.
Şeyda Toprak
Philadelphia / Ramazan 1439
Yorum Bırakın / Leave a Comment