Hawaii’den Melbourne, Avustralya’ya aile ziyareti vesilesi ile geziye gidiyorum. Sydney şehrinin methini çok duymuş olsam da oraya gitmek benim için bir hayal diye düşünüp, iç geçiriyorum. Zira biletimi çok önceden almış ve Sydney ziyaretini buna dahil etmemiştim. Velhasıl Melbourne’daki sayılı günlerim çabuk geçiyor ve dönüş vakti gelip çatıyor. Bavulumu, pasaportumu, biletimi hazırlıyorum, uçak saatimi bir daha kontrol etmek niyeti ile bileti tekrar incelediğimde, Sydney aktarmalı biletimde, orada bir gece beklemem olduğunu sürpriz bir şekilde öğreniyorum. Önce telaşlanıyorum tabii, tanımadığım yabancı bir şehirde, bir otel odasında bütün gün beklemek canımı çok sıkacak diye düşünüyorum. Sonra aklıma orada yaşayan bir arkadaşım geliyor ve telefonla kendisine ulaşıyorum. Çok mutluyum, hem ziyaret hem ticaret misali, hem 9 senedir görmediğim bir arkadaşımı ziyaret edeceğim, hem de Sydney’i görmek artık hayal olmaktan çıkacak.
Uçağım inişe geçerken kuşbakışı seyrettiğim bu şehir, bende gerçekten hayranlık uyandırıyor. Zevkle seyrederken bol bol resimlerini çekiyorum tabii. İlk bakışta büyük, kalabalık, ama düzenli bir şehre benziyor. Şehre kıvrım kıvrım sokulmuş, bu Allah vergisi gerçek doğa harikası liman, başka hiç bir yerde görmediğim çok güzel bir hava vermiş Sydney şehrine. Uçakta cam kenarı koltuğumdan hoşnutlukla seyretmeye devam ediyorum inişe kadar. Vaktimin kısıtlı olduğu bu koca Sydney şehrinde, yolum Auburn Gelibolu Camisi’ne düşüyor bana hem kardeşlik, hem rehberlik eden arkadaşımın sayesinde.
Auburn, Müslümanların çok yoğun olduğu bir semt. Yurt dışında gördüğüm en büyük camilerden bir tanesi de burada kurulmuş. Avlusuna girdiğiniz andan itibaren kendinizi Türkiye’de hissettiğiniz, 1 dönüm arazi üzerine kurulu bu klasik Osmanlı tarzındaki, kubbeli ve çifte minareli caminin yapımına 1986 yılında başlanmış. Sadece cemaatin (çoğunlukla Müslüman-Türk kardeşlerimizin) destek, yardım ve bağışlarıyla yapıldığı için, ancak 1999 yılında hizmete açılabilmiş. Caminin cemaatinin yarısı Türklerden oluşurken, diğer yarısı da çeşitli etnik kökenli Müslümanlardan oluşuyormuş.
2000 kişiye aynı anda hizmet verebilen bu caminin yapımında kullanılan taş ve mermerler ve de Kündekari tekniğiyle yapılmış ana giriş kapısı Türkiye’den getirtilmiş. Özel sipariş halısı ve 25 adet kristal avize de yine İstanbul’dan gelmiş. Caminin Celi Sülus tarzındaki hat sanatı ile işlenmiş büyük bir adet kubbesinin yanında, 8 ufak kubbe ve 8 sütunu da göze çarpıyor. Büyük kubbenin süslenmesi 5 Türk usta tarafından 6 ayda tamamlanmış, bu büyük kubbenin dış çemberinde Allah’ ın (c.c.) 99 İsmi Celil-i yazılmış. Hanımların ibadet yeri üst katta asma kat şeklinde, ana kapıdan girdikten sonra içeriden çıkılan merdivenlerle buraya ulaşıyorsunuz. Şadırvan ve musalla taşı da eklenince, tam bir Türk camisi anlayacağınız.
Caminin adının seçimi ise çok manidar. Avustralya ile aramızdaki ortak tarihi geçmiş göz önünde tutularak Gelibolu adı verilmiş. Biliyorsunuz Avustralya ve Yeni Zelanda İngilizlerin paralı askerleri olarak (Anzac: Australian and New Zealand Army Corps) Çanakkale muharebelerinde Gelibolu yarımadasına çıkartma yapmışlardı. Sanki sessiz bir sitem var bu isimde…
İsteyen herkese randevulu cami turu servisi veriliyor, ayakkabılarını çıkartmalarını ve hanımların da başlarını örtmeleri rica ediliyor tabii. İslam dinini hiç bilmeyenler için bu özel mekanda gayet güzel ve özel bilgiler sunuluyor bu misafirlere. Grup ziyaretleri için kişi başı $3 AD istiyorlar ama tek başınıza gezmek bedava, bizim de dakikalara sığdırdığımız bu hızlı gezimiz de öyle oldu. Sydney’de hiç tahmin etmediğim böyle bir mekanda bulunup, görmek ve ziyaret etmek Türklük duygularımı kabartırken, Sydney Auburn’daki Müslüman kardeşlerimiz ile de gurur duydum..
Allah (c.c.) cümlesinden razı olsun.
Filiz Arslan
2008
[bdp_ticker ticker_title=”Son Yazılar” theme_color=”#dd9933″ font_color=”#4c4f56″]
Yorum Bırakın / Leave a Comment