Babam Mısırlı ve annem Guyanalıdır. Amerika’da büyürken, bu iki kültürden harmanlanmış ve yaşadığımız ortama uygulanmış kendimize ait bayram kutlama yöntemimiz vardı. Öncelikle, ABD’de bayram günleri resmi tatil olmadığı için ebeveynlerimiz iş yerlerinden izin alır, bizim de okula gitmeyeceğimizi idareye bildirirlerdi. Bayram günümüz çok erken, genellikle sabah 6 civarında başlardı. Babam, en iyi kıyafetlerimizi giyip hazırlanmamız için hepimizi uyandırırdı. Sabahın o erken saatlerinde kimsenin karnı aç olmadığı için kahvaltı yapmadan hemen en yakınımızdaki bir mescide giderdik. Yol boyunca babamla birlikte bayram tekbirleri getirirdik. İmanımızın beyanı olan bu tekbirler, Allah’ın (c.c.) yüceliğinin, O’ndan (c.c.) başka ilah olmadığının ve hamdın ancak O’na (c.c.) olduğunun ilanıdır.
Mescitte, aralarında hiç tanımadığımız kişiler de dahil tüm cami cemaatiyle beraber tekbirler getirmeye devam ederdik. Dünyanın her yerinden birçok farklı yüz görmek harika bir deneyimdi. Tekbirlerin hemen ardından, bayram namazı için imama uyup bayram namazını kılardık. Namazdan sonra, herkesin ayağa kalkmasıyla, tanıdık tanımadık herkesle “Eid Mubarak” diyerek kucaklaşırdık. Günün geri kalan kısmını da hemen orada yani mescitte kahvaltı yaparak, ardından aile ve arkadaşlarımızı davet edeceğimiz evimize gelip yemekler hazırlayarak ve akşam yemeğini misafirlerimizle beraber yiyerek geçirirdik. Bayramın en sevdiğim yanı, babamın bize her yıl verdiği bayram harçlıklarıydı ki bu hepimizin hevesle beklediği bir şeydi. ABD’de Mısırlı bir baba ve Guyanalı bir anneyle bayramları işte böyle kutlardık.
Hazırlayan: Filiz Arslan
Yorum Bırakın / Leave a Comment