Türkçe yayımlanmış okul öncesi çocuk kitaplarını şöyle bir taradığımızda, alanında belli bir seviyeye ulaşmış, parmakla gösterilecek kalitede bir eserden bahsedeceğiz size. Çizimleriyle, hikayesiyle, verdiği mesajlarla derde derman olacak türden bir seri; “Seni Çok Seviyorum Allah’ım” dizisi. Bu sevimli dizinin yazarı da en az kitapları kadar renkli ve ilgi çekici. Kitapların hem yazarı hem de çizeri olan Claire Jobert, Fransa’da Hristiyan bir ailede doğup büyümüş, dinler üzerine uzun araştırmalar yapmış ve 19 yaşında İslamı seçmiş. Lisansını eğitim bilimlerinde, yüksek lisansını çocuk edebiyatı dalında tamamlamış. Bir yandan İslami ilimler üzerine eğitim görmüş, yazarlık ve ressamlığa devam etmiş. Halen Farsça ve Fransızca yazıp çizmekte ve çocuklar için felsefe alanında çalışmalarına devam etmektedir.
Bahsi geçen seri, 6 kitaptan oluşuyor. Her biri farklı bir konuyu, miniklerin dil ve algı seviyesine uyacak şekilde işlemiş.
Serinin ilk kitabı “Allah’ı Ararken”, Allahın varlığını ve büyüklüğünü ele alıyor. Allah’ı arayan minik sincap, önce dağa sonra kelebeğe gidiyor, Allah’ı tanıyıp tanımadıklarını soruyor. Daha sonra sırasıyla ayıya ve güneşe danışıyor. Tüm bu görüşmelerinin sonucunda Allah’a dair öğrendiği güzel şeyleri sıralarken, hikayeyi dinleyen yavrularımızın zihninde Allahın yüceliği, azameti, yaratıcı olması, her şeyden çok daha güzel olması, merhameti, sevgi ve şefkatin menbaı oluşu, nurlu olması, gözle görülmemesi, tüm dualarımızı işitip cevap vermesi, tüm kainatın O’nun nişaneleriyle dolu olması gibi konularda bir şeyler belirmeye başlıyor. Bu kısacık öyküye bunca meseleyi öyle zarif bir biçimde sığdırmış ki Jobert, hayran kalmamak elde değil.
İkinci kitap: “En Güvenilir Arkadaş” ismini almış. Ailesini kaybetmiş minik fil “Pilo”, tanımadığı bir ormanda yalnızlığını gidermek için arayışlara başlıyor. Kim benimle arkadaş olmak ister diye tüm hayvanlara soruyor. Bu ilan üzerine her bir hayvan ondan nasıl faydalanacağını düşünüp tartmaya başlıyorlar. İyi bir gözlemci ve aklı başında bir hayvan olan leylek, kimsenin Pilo’ya zarar vermemesi için onu uyarıyor ve doğru arkadaşı seçebilmesi amacıyla bir yarışma düzenlemeyi teklif ediyor. Böylece ömür boyu vefalı kalacak bir dost bulmayı umuyorlar. Tertip edilen oyunu kazanabilmek, ortadaki bir lahana yaprağını kimsenin göremeyeceği bir yerde yiyebilmekle mümkün. Zürafa, ağaç dallarının arasına girerek lahana yaprağını yiyor lakin bir sinek kuşu “ben onu gördüm” diyerek öne çıkıyor. Bu sırada bir kanguru yavrusu bir yaprak kapıp annesinin kesesinin içinde afiyetle yerken yarışmayı kazandığını düşünüyor, fakat minicik bir pire tarafından görülmüş olduğunu fark etmiyor. Hasılı fil ile arkadaş olmayı arzulayan tüm hayvanlar kendilerince bir yerlere gizlenip lahana yapraklarını kimsenin göremeyeceği bir şekilde yediklerini iddia etseler de illa ki onları gören birileri çıkıyor. Umudun tükendiği son demlerde, son kalan lahana yaprağını bir kaplumbağa alıp arkadaşlığa talip oluyor. Nihayetinde filin dostluğunu hak eden tek hayvan kaplumbağa oluyor. Nasıl mı? Yaprağı yiyerek değil; yiyemeyerek! “Yapamadım…” diyor kaplumbağa, çünkü “şu kabuğumun içinde dahi O’nun (c.c.) beni gördüğünü hissedebiliyorum”.
Bu sözler üzerine leylek Pilo’ya dönüyor ve “İşte senin aradığın gerçek arkadaş! Arkadaşların en değerlisi, her an Allah’ın huzurunda olduğunu hissederek yaşayan ve gecenin zifiri karanlığında dahi Allah’ın onu gördüğünü bilen kişidir” diyor. Bu sözleri hepimiz çok iyi biliriz fakat çocuk dünyasına bu denli maharetle girerek, imanın özünü vermeyi kaçımız başarabilir? Bu sebeple, böyle masalların çok mühim ve son derece değerli olduğunu söyleyebiliriz. İhsan duygusunu bir çocuğa anlatabilmenin en güzel yollarından biri…
Üçüncü kitap: “Küçük Yeşil Kertenkele”, Allah’ın her varlığı amacına uygun bir suret ve özellikte yarattığını işliyor. Yavru kertenkelenin diğer hayvanların kabiliyetlerine bakıp, “Neden beni de böyle yaratmamış Allah?” diyerek hayıflanmasıyla başlıyor hikaye. Ardından da her bir vasfı deneyimleyerek, kendisine en uygun halin, Allah’ın ona takdir ettiği esas yaratılış şekli olduğunu anlıyor. Razı olup kıymet bilmek, ayrıca üzerimizdeki nimetlere şükretmek konusunda harikulade bir kurgu kurmuş yazar. Bunu yaparken de ikna ediciliği artıracak zengin örneklerle yalnızca miniklerin değil, büyüklerin de kalbinin mutmain olmasına katkı sağlamış.
Dördüncü kitap: “Minik Farenin Duası”, sahip olduklarımıza şükretmeyi, bize verilen lütufların farkına varmayı, razı olmayı öğreten sımsıcak bir hikaye. Ayrıca çocuklara terbiyeli bir şekilde cevap vermek hususunda örnek olacak konuşmalar içeriyor.
Beşinci kitapta ahiret hayatının varlığı ve güzelliği öyle naif bir şekilde ele alınmış ki yetişkinler dahi istifade edeceklerdir. “Elveda Yaşlı Rakun” isimli bu hikaye, çocuklarımıza izah etmekte zorlandığımız ölüm gibi konularda bir rehber kitap niteliğinde denebilir. Çizimlerdeki karakterlerin sevimliliği ve güler yüzlülüğü de anlatılan konuyla beraber menfi hislerin oluşmaması açısından çok güzel düşünülmüş.
Allah’a şükretmeyi, Allah için infak etmeyi son derece tatlı ve samimi bir tarzda anlatan 6. kitap: “Allah’ın Kurabiyeleri” kitabı. Küçük ayının bütün güzellikleri yarattığı için Allah’a şükretmek istemesiyle başlıyor macera. Arkadaşları kirpi ve kargaya danışıyor önce. Karga muzırlık peşinde olduğundan, kurabiye pişirip bir dağın tepesine bırakmasını teklif ediyor. Oysa kirpinin fikri tüm yaratılanları sevmek. Çünkü Allah’ın sevgiyi, kurabiyeden daha çok sevdiğini düşünüyor. Küçük ayıya kurabiye yapmak daha kolay geldiğinden, yedi tane nar gibi pişmiş kurabiyeyle çıkıyor yuvasından ve yola koyuluyor. Yolda karşısına yavru bir ceylan çıkıyor ve kurabiyelerden birini istiyor. Düşünüyor Küçük Ayı, diyor ki içinden: “Eğer ben şu ceylan yavrusuna sevgimi gösterir, ona şefkatle davranırsam, bu kesinlikle Allah’ın hoşuna gider.” Her ne kadar karga karşı koysa da söz geçiremiyor Ayı’ya. Ceylana veriyor bir tanesini. Benzer şekilde yolda birkaç hayvana daha rastlıyorlar. Karganın itirazlarına aldırmadan her birine birer kurabiye veriyor Ayı’cık, Allah rızası için. Ve her birinden de güzel dualar alıyor. Nihayet, sevgili arkadaşı Kirpi’ye hak veriyor bizim Ayı. Son kurabiyeyi de ona götürüp Allah’ın sevgi ve şefkati kurabiyeden daha çok sevdiğinden emin olup olmadığını soruyor ve kalbinin taa derinliklerinde Allah’ın kendisini çok sevdiğini hissetmeye başlıyor. Bu öykü aynı zamanda birçok etkinlik için ilham da olabilir anne-baba ve öğretmenlere. Bu sebeple, yalnızca okuyup geçilmesin; mesela bir bayram sabahı, yada sıradan bir gün beraberce bir sepet kurabiye yapıp, Allah için dağıtabilir, nice gönüllere girebilirsiniz. Yavrulara da Allah için vermenin ve hizmet etmenin güzelliğini tattırabilirsiniz. Atalarımızın da dediği gibi ağacı yaşken eğip Allah’ın rızası için hayırlı bir neslin tohumlarını sevgiyle atabilirsek ne mutlu bizlere…
Velhamdülillahi Rabbil Alemin.
Şeyda Toprak
1439 Philadelphia
Bir dizinin/setin tüm kitapları son derece akıcı ve anlaşılır bir dil ile anlatılmış, tanıtılmış. Henüz kitapları okumamış ebeveynler için önemli bir kitap tanıtım yazısı. Kitap tanıtımlarında hedef kitle yalnızca ebeveynler olmamalı. Bazen yayın evleri, kütüphaneciler, kitap satıcıları, çocuk edebiyatı uzmanları, okul öncesi öğretmenler,.. gibi bir şekilde bu kitaplara ilgi duyacak kişiler de olmalı. Bu sebeple ; özellikle çocuk kitaplarında görseller, resim ve çizimler, renkler, kağıdın kalitesi ve kitabın tasarımı hakkında da Bilgi verilmesi bu kitap tanıtımları daha geniş kitlelerin dikkatini çeker diye düşünüyorum. Son olarak akılda kalan; akıcı ve anlaşılır bir dil, güzel bir Türkçe, başarılı bir tanıtım yazısı olmuş. Elinize, dilinize ve kaleminize sağlık Şeyda hanım😊👍