Zaman dediğimiz, gönül kanatlanıp uçtuğunda hızla geçip, su gibi akıp dururken,geçmek bilmez canın yanıp, ruhun sıkıldığında.
Gözün saatte, bekler durursun yelkovanın ilerlemesini.
Adeta saniyeler saat, dakikalar gün olur asra bedel.
Yüreğinin üzerinde bir büyük ağırlık,
Kıvranır beklersin çaresiz, aciz.

Hastahanenin yoğun bakımında.
Gönül darlığı, can acısı çok ama, vakit yavaşlamıyor.
Zaman, vakit, süre her nasıl adlandırırsak adlandıralım.
O yok burada.
Zamansız bir alem burada yaşanan.
Saatler birer rakamdan ibaret.
Gece yok, gündüz yok.
Kayboluyorum.
Açıp kapanan ışıklar arasında…

Burası ana rahmi gibi adeta.
İçinde herbiri yürek burkan farklı hikayeler yaşıyor.
İsimler var hikayelerde, elbise gibi bedenler giymiş.
Korkmuş, üzgün, acı içinde, sevdiklerine hasret.
Özenle, severek, üzerlerine titrenerek hazırlanıyorlar.
Eğer vadeleri bittiyse, ebedi aleme doğmaya.

Daha yolculuk vakti gelmemişse bazılarına.
Şifa yazılmışsa alın yazılarına.
O zaman bir fırsat daha sunuluyor.
Yenilenmiş, yeni defter açılmış,
sanki yeni doğmuş gibi hayata.

Sessiz bir çığlık gibi sızıyor yaklaşan veda, umarsızca yatan naçar bedenlerden.
Gözler kapalı görünüyor ama bilmem, gönlün hangi penceresinden ne izliyor.
Kimi, kimleri özlüyor. Kim bilir nerede, nelere hasret, nelere pişman.
Nasıl bir hesap, nasıl bir muhasebe içinde.

Deva sunmaya, yaralara merhem olmaya çalışanlar.
Yaşadıklarından, gördüklerinden kalpleri yumuşamış.
Dilleri tatlı, yüzleri güleç, gözleri şefkat dolu.
Yardım için çırpınan bu dillerde dua,
yüreklerde merhamet,
gönül gözü ile bakabilenlerde ibret var.

Karınca yuvası gibi, arı kovanı gibi adeta
harıl harıl devamlı çalışıyor bu zamansız alem.
Baş döndüren bir faaliyet içinde.
İnanılmaz bir devinim halinde herkes kendi alanında.
Hızlıca. Kıpır kıpır. Sessiz, sürekli bir ahenkle durmaksızın.

Gözünü kapattığında sesler var birbirine karışmış.
Sessizliğin içinde.
Uyaran, fokurdayan, homurdanan, tıslayan
hızlı nefes alan, inleyen, konuşan, koşuşan sesler.
Yardıma ihtiyacı olanın, yardım edenin ve yardıma araç olanların,
canlıların,cansızların sesleri.
Uğulduyor. Sanki başka bir alemdeyim.

Düşünüyorum gözlerim kapalı.
Seslerin rengi olsa nasıl olurdu?
Nasıl renklenirdi acaba?
Beyazın hakim olduğu bu renksiz dünya.

Acı ile inleyen, hızlıca alınıp verilen nefesler.
Siyahlar, kahverengiler, sarılar olurdu çığlık çığlık.
Maviler umut olur karışırdı siyaha.
Kırmızılar, sarılar parlar dururdu nokta nokta.
Dikkat çekip, uyarmak için.
Dile dökülmeyen hayaller yeşil olurdu.
Sızardı dillerden.
Ve beyaz ayna olurdu hepsine.
Ne olursa olsun seslerden renklere yansıyan.

Seslerin, renklerin, ışıkların arasında şaşkın ruhum.
Acı içinde, hiç tatmadığı korkuların pençesinde.
Duada dilim, gönlüm; içim yana yana
dualarımla dertlere derman bulma umudundayım.

Hümeyra Coşan Uyarel
8 Ocak 2018 / 20 Rebiülahir 1439
Mega Medipol
İstanbul