Görsel şölenlere dönen iftarlar,  dönüşümlü sırada yapılan mükellef ev iftarları, Ramazan ayında dolaşılan değişik restoranlar, iftarlarda denenen değişik menüler ve özellikle reklamlarla bize empoze edilen iftar sofraları ve tüketimler, sanki olmazlarsa Ramazan ayı eksik kalacak hissi uyandırıyor, kim bilir maddi durumu iyi olmayanlar neler hissediyor. Bunların; hem geçmişten gelen bir alışkanlık, kültürel bir baskı, hem de ticari çıkarlarla ilgili olduğunu düşünmek mümkün.

Oruçluya iftar ettirmenin sevabı, birlikte iftarın muhabbeti artıran etkisi ve bu yönde yapılan tavsiyeleri unutmayalım, ancak günümüz iftarlarını gözden geçirmekten de geri kalmayalım. Bazen hayatta amaçlarla araçlar karışır, ulaşmak istediğimiz amaçlara götürecek araçlar amacımız haline dönüşür. Onun gibi iftarlar ve sahurlar ibadet ayı olan Ramazan ayında sağlıklı ve dinç bir şekilde ibadetlerimizi sürdürebilmek için araç olmalıyken, Ramazan ayının amacı haline dönüşebiliyor. Kimler ağırlanacak, kimlere gidilecek, neler yenilecek, içilecek telaşıyla yemek ve tüketim ağırlıklı bir aymış görüntüsü oluşturmak bu ayın özüne çok zarar veriyor.

Hani nefsimizi terbiye edecektik, hani yoksulların halinden anlayacaktık, hani sabrımızı, şükrümüzü artıracaktık bu ayda? Yapılan sevaplar, ibadetler gizli-saklı olduğundan onlar zaten bilinmiyor. Ancak Ramazan ayında yapılanların bilinir olanları bu ayın dinden çok kültürel ve geleneksel bir ay olarak kutlandığı görüntüsünü veriyor. Ramazan ayında ibadet etmeyenler bile Ramazan iftarlarının abartılı sofralarının çekiciliğini kabul edip, iftarlar verip, iftarlara katılıyor. Gerçekten ihtiyaç sahibi olan fakirlere ulaşılıp onlarla iftar yapma veya onlara iftar verme, yerini kimi zaman zenginin zengini ağırlamasına veya düzenli olarak iftar çadırlarına ulaşabilenlerin ağırlanmasına bırakıyor. Sabrı öğretmesi ve artırması beklenen bu ayda, özellikle iftar saatinin yaklaşmasıyla, başta trafik ortamlarında yerini sabırsızlığa, kabalığa ve tahammülsüzlüğe bırakıyor.

Günümüzdeki iftar anlayışımızı gözden geçirmeye şu sorularla başlayabiliriz.

  • Nefsimizi terbiye edeceğimiz bu ayda abartılı iftar şölenleri bu amaca hizmet ediyor mu?
  • Orucun bilinen yararları arasında mideyi-bedeni dinlendirmesi sayılır. Abartılı iftarlarla mideyi-bedeni dinlendirmiş oluyor muyuz?
  • İbadet edebileceğimiz gücü-takati versin diye yediğimiz yemekler bizi yerimizden kalkamayacak derecede halsiz bırakıyor mu?
  • İbadet etmemiz gereken saatler ve günler, alışverişler, yemek hazırlıkları ile mi geçiyor?
  • Ramazan ayını kilo alarak mı tamamlıyoruz?
  • Nefsimize iftara kadar sahip olup iftarla birlikte bütün kontrolü bırakıyor muyuz?
  • Ramazan ayının aslında beslenme saatleri dışında beslenmemize bir fark getirmesi gerekiyor mu?

Hazreti Mevlana (kuddise sirruhu), evinde çok çeşitli, zor yemekler pişirildiği gün ev halkına kızar, küsermiş. Bu davranış, kadın erkek hepimize ne çok ders vermeli. Biz de daha mütevazı iftarlar yapalım, her günkü iftar soframızı, paylaşabildiğimiz kadarıyla paylaşıp, başka insanlarla da iftar yapalım, onların da benzer sofralarına konuk olabilelim. Bunu yapmamızı engelleyen, alıştığımız, gördüğümüz ne çok engel var değil mi? O zaman nerede kaldı Ramazan sofraları  derseniz onları da bırakalım eski günlerde, gelenek göreneklerde, kültürünüzde, reklamlarda kalsın. Dini bir yanı yok aslında bize empoze edilen ve alışmış olduğumuz sofraların.

Ramazan ayı ile birlikte; bilinçli, kontrollü, sağlıklı, helal, dengeli ve israfa kaçmayacak şekilde doğru beslenme alışkanlığı kazanmaya ve onu da her güne, aya yaymaya gayret gösterelim. Allah (c.c) rızasını kazanmak ve Peygamber efendimizin (sas) sünnetine uygunluk, bu Ramazan ayında hangi yaptıklarımızda vardı diye düşünelim inşallah.

Günay Şen