Hüzünlendiğimizde, sevindiğimizde, dara düştüğümüzde, korktuğumuzda her zaman bir öğüdün yetişiyor imdadımıza. Su içerken, yemek yerken, çarşıya pazara çıkarken otururken kalkarken hep güzel hatıraların var zihinlerimizde. Sana benzemek, senin gibi davranmak istiyoruz. Sevgini hak etmek, seni sevmeyi hak etmek istiyoruz.
Tövbe etmeyi, şükretmeyi, sabretmeyi hep senden öğrendik. Ne zaman canımız yansa, başından aşağı boşaltılan deve işkembesi geliyor aklımıza. Bu ne ki? diyoruz. Ne zaman zorda kalsak en yakın arkadaşın Hz Ebubekir efendimizle beraber ikinize atılan tokatlar ve yumruklar geliyor hatırımıza. Bu ne ki, diyoruz yine. Hani Hz. Ebubekir üç gün kendisini bilmez yatmıştı yaralanınca. Ve uyanınca senin ismini söylemişti. Ve seni görmeden bir lokma bile yememişti.
Evet, Nisan yağmurlarının tazeliği gibi tazecik içimizde hatıraların. Bir sürü öğüt bize hala davranışların. Bazen yolda bir mü’mine senin hatırını önemseyip selam veriyoruz. Selamımı almayanlar ya da duymayanlar olduğunda çok üzülüyorduk. Öğrendik ki sen üç defa tekrar edermişsin. Sen sabır sultanı efendimizsin.
Senin sabrın sayesinde kararlılığın neticesinde bu gün kalplerimiz çok aydınlık. Sen sabretmeseydin içimizi aydınlatan nurdan haberimiz bile olmayacaktı. Hak sahipleri haklarına kavuşamayacaktı. Yetimler daha mahzun olacaklardı. Kız çocukları toprağın altından babalarının omuzlarına yükselemeyeceklerdi. Ve daha ne güzellikler isimsiz kalacaktı. Dünya hayatının huzuru ahiretin esenliği ve neşesi Efendimiz iyi ki sabrettin. İyi ki ihtiyar dünyanın yüzünü güldüren mesajını bizlere kusursuzca ilettin.
Taif’te kalbinin kırılmasına, mübarek ayaklarının kanamasına, en yakınlarının sırtını dönmesine, Kabe’de uğradığın saldırılara, ne güzel tahammül etmişsin gönüllerimizin sahibi. Evlatlarını kaybetmenin acısına, can yoldaşının vefatına, vatanından sürgün edilmenin hüznüne, Hicrette çektiğin sıkıntılara, aldığın ölüm tehditlerine, Uhut’ta sözünün çiğnenmesine, mübarek dişinin kırılmasına, boynunu kızartacak kadar seni çekiştiren bedevilere, ne de güzel dayanmışsın gözlerimizin nuru. Karnına taş bağladığını, ne kadar aç kim bilir ne kadar susuz kaldığını duyunca mahcup oluyoruz. Bolluk bereket içinde yaşayıp giderken biz mahcubuz kelimelerimiz mahcup, duygularımız mahcup. Çok mahcubuz Efendim…
BETÜL ŞATIR
Yorum Bırakın / Leave a Comment